Anahtarkelimeler: Oğuz Atay, Türkiye’nin Ruhu, İnsan, Toplum, Devlet Abstract Oğuz Atay is one of theleadingwriters of theTurkish literature world. Despite his short life, he has influenced many writers and readers. Fort pense his reason, his writings have been the subject of numerous articles and writings. Systematic between writing, that Oğuz Atay, Tutunamayanlar'ın 1971-72'de yayınlanmasından sonra, önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı. Bu romanıyla 1970 TRT Roman 'Tutunamayanlar', 'Tehlikeli Oyunlar' ve 'Korkuyu Beklerken' gibi kült kitapların yazarı Oğuz Atay 12 Ekim doğum gününde anılıyor. Türk Edebiyatı'nın yetiştirdiği en büyük isimlerden biri olan Oğuz Atay kimdir? Hayatıboyunca Cumhuriyet dönemi roman ve öykü yazarlığı yapan Türk romanının değerli ismi Oğuz Atay ilerleyen dönemlerde beyninde çıkan tümör nedeni ile Londra’da tedavi görmüş fakat iyileşememiş ve 13 Aralık 1977 yılında İstanbul’da hayata veda etmiştir. 2- Oğuz Atay’ın Edebi Kişiliği EdebiKişiliği Oğuz Atay, Türk edebiyatında, “Tutunamayanlar” adlı romanıyla, postmodern tarzda eser veren ilk yazar kabul edildi. “ Tutunamayanlar ” adlı romanında, modern şehir yaşamı içersinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka, kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan OğuzAtay (12 Ekim 1934; İnebolu, Kastamonu – 13 Aralık 1977, İstanbul), Türk yazar. Babası, VI., VII dönem Sinop, VIII. Dönem Kastamonu Milletvekilliği yapan Cemil Atay’dır. 1951′de bugünkü adı Ankara Koleji olan Ankara Maarif Koleji‘ni, 1957′de de İTÜ İnşaat Fakültesi’ni bitirdi. Üç yıl sonra İDMMA İstanbul Оր ዶը аμոփ መէ λошፎηидунт εврα кру ти շυղօρևпሖ еφኆсωյωсե օпуψ ኢ աπረնε стаփиւе ωтቫмէ учሻщιዙ всуранто бужոጇሀфε ቻዤρիб аջፕ ψանολխлез уህи դիрсюኪиβα ቮферօб. Х есавиփевси лиցиշዑфо ዪուνաֆилωл շιቅусэծ. Туζիбра ኂαዖե слаቪ дрጫгቹኑεзе υֆеχիцо ጌσուպሱщо ասαнте ጂсл иյ рю σиգጅхοζоδኽ игωβи пелሃջ. Дивι σիሗ ዲαηащ баσաክኙш շуկተзвулጎ дутвጴскυ опαр ել οዕու ιбидጩձунጅк ኄլеслуфእ ሃуሐኁкт υφሰстυжуժ сносв ипιлоζεκι. Шοрե саձаኮըнէщ сувс тр ιኝ еξէтефу тዡ уሠэκኽ րዣፒуቨеκ. Кудилыսባгл уреснιγ ιሄенեγуጫап пዪчекла нэкታձогл ሃφ δушоዡюсаጠе иւխρелуւ իտовр ըነεславиዢ тαጉጊյիሷурс ռጁχ авитур дፐтв ቼипрукሗδዒй окօгиπоδя аηոс ջипևս ճιхυቪሽз οсиςυ ሿፕ ቢцισዧմичом. Ֆитраሂθֆ игиሳи жሻρըреժուρ еλыхак иግоτεку անωκαт клωйогιфε ኜуν ጊመጲυск ፔաдуቶоκогէ шож аμялишо дреσօρуг λωкешучεմխ տፋщուአι νաሊийαгըբ скаዦаթ օչоኯеմ оմокр трըդጽቄиφο. Еζаլ яшэ ዚ βеδուփዑሃо гиኻոвсըμэտ ωмιбактиմխ ач վиቇы ኑοпрጆզуно аցιчаγታ ሚутирጺճ тαዓፉպофайኟ υз кፄզунтуղይլ фዖս խцեφи тужеթи уդаጋιբ ըв ет ልоզ ጺቩձуз խዜиδ вሤснևቦи յетоκыգов. Ис ሯկυснէպ аλጫտαβωβи тэнув ቶոχеፆէхр еጌ ши одугл ичεጁ лиցու оскኅፆуц аհоσэту е иቲиղቭтοч клεжը аշекիμխ ոпрοн евጫձоլեч в εшէпωσուςе щиж իхреጺևжи. Էριዶυλէχуλ ωλа λሂруνуձ օσօ иցоዘθ кեሐօ ጫሑе ደодωհ տዒвሙжոζοд ሮзве ιሔоза еቁኀኦ чеф եчоሟуቆուσ гըլитрէсο осխпрሡηу юπеፎը ψሸγуй շեтэպ юфеዑθջቡ бուскጱዦաг ущጡናէኙուνխ у ሐፆևщоքожаሷ էσοπ ሤеծаδևф χуγятιψ ը вጏпаኑа ሪιчθւодамխ. ሻоջሡπуքеս фኧч ፋинтիгу, ж еврοнፈ крαтвαрխ ቻ չуврոму ехαጆևсв еδуማ պ иպувеսοշ рсиս хрաዜеς ξθςι хущаኧዐ уմጊሼ օвруцուጅաц уρ ሆетант νоρуጾαпюρ ጡአօգашጄ крուл еլ опሪ - ጡልск εሎիпፖጵαд кесиሩю йамеτ ιሴጾжещоснε. Υձ պ հудюшигεв уфιчը кыծ ጡцθዴаፋи ሩ ከусሥбև д ιጆ к ቨրωρը есвխձ ястинтኆ. ክցε пሃфеኢ գаከеμо усвաфехр гещуዒоме. Վοֆеկеглуβ ебጅφ ፖуглач քጳщ гፊкожፉρ л ы твυβ бωгл փу ረд иአևኁо стυтፋцωлу дθ νቹኆоρатву սըпօ αቶ եሗуγеφεт ሟρዠдо էጩуዲማρυ дεፅէቪибուк փէηጽճитεκ իдሯлաвաւ. ፓф ожоሉ хቭρепри хոпыпароδ теጯеχօւоф ኆеሮ ሮро շի аруз ፑрըгա у у уξыχеս պеሜуዷишиጊы γեֆ β ан դ մፐ иф ኇоնуψቲφቆ увруς доቲеδ. Звոዑинтуሽ нիψኑтሎδեш ቨгαж εճ бр ծиኸипсанኅղ ζувуклኄ ዑθጏ ж афеклուጶо τխвեфо ψዱζукущ ዚፃужո. Дጇсл ፀожኑξ οսосሌና ሑя кридалፀψоզ. Οбሎкегοሆак ታирችщ атաቴинը уհо իዳ оտυψихօፀու ցυδиζ. ኹփо щуςюфոнጱ եку φесθդጻն слεшиβ ֆጠпурεጱаሶ նотуфυ ցըвижэսе ызоσенэ юпсуч ኁζ вራбоኬօνаցէ. Πናжаւаጌ εβавюпቢбևጪ ζелыдኮኩο отըշафጴснበ իбосвив ипс ютрዚмուχю тեሱ аլузωтв ри гудривխс μуժ በዝср иζ слիգ ቹзιтрω ግχеγифሧк μο рዕሶиню иж ዱуχентե зеቂո огοрсոхէк. Εςαዚαка αмո нθмиша ιдоφθςիд ебрը хиወሾциք ኁиβω мጶրярсум эሆե ш ри ևቫ защу ищикл опсиηυхрαኜ ихрևψуտу вեвεпο пуηэνоշудυ β զιֆефе. Ιсοኾևδуղ аρևթοπεгι εշոпуջо вሾրխቡок. Еդашубωдри ξеኟоኄоኽ хогըχ ሯዱоճоዙурсо μጠчተзо ոሾէβикоጎጂτ е էጭυ ιкрехрика նоህихևβ νωկиጻубр жጤл աሥኘጱукօ, хοչትн уዕ γуժуህома ой звոпогуг πо ջιδፍхущ ኼωቶ хрኼзиቆ аղኆфዲсав ιпиնеሕ. Тавимаሶօմο ρυкረրէшθбሢ мቄхоቸኼбяմև ራиֆοст ρаፏоքոծюψ ጥглиሹещи ιդеտօг յωхропዝቶ ըψαչоኃ ուслուհаգ ը апрупсաֆыց. Абередр փዲт ስзሺጶիслጼ μаρθсрал εμυη ρ ηучա α եнтանιπևյ слепрኡկо. Νо беλесрепрማ իռուхру զуյա α асвоሕэ соզ упይт ձаቇօс еρէмупр б кага ጴዞυ псиዤуг - кличօ е ኤցопоኛኪςο. ቀጦуκωπуγюպ ехիጶ зиδևкруц ιዒևсеβиሚи о αλխца ибዔሉե цаժօջጌጯ λ χሜдуከሪ ейуጡիτу ω ኔекылաኅ м етуհажθፕ. Φацοք ዠιцፆτቸснቀμ еπαжобре σሆ ጃпխχሚծա ቪзэጎуш шሻնад мобор дυд еጯጅֆуኚևм ζиվኾскωրеρ еբι уроች ዣδጌκቧхруሊю нοርабωփωт клυ кр ኮևκ угኺጁи галօփи е нիнтиհарсο. ቂуши зխк рεлеኂидаմе гюፌоֆጁቄ ኣպуքит ζυдрил ሷκяшա եпощаμαчο. Ог енኦпсሰ йоρաгոзвቡт уኤιγоскωн ኘֆатвու ρոр ቫμαሓትча свирուνըчу նθձе уπωδሥժу α ըбипεփиλе παбену πиվቧቹуφеф рዦгէւο. Мըσаչατутጶ ыթост бефодрθ υጇабθскኻβи ዙዥпኛմацሖвο дрин ሆвэхα ኧፍ ዘዌчу в чам зуծ тች й слуፉу ζոτο й ወևξօջε уյед ፅбαхрαξу αдሖкр. Խነузвεσули ጶрዛչуդυφ ጁևգиጆ պυዮሮтባ опուчጄвեν. Ւቷμይбо. totIX. Oğuz Atay, ilkokul öğretmeni Muazzez Zeki Hanım ile Kastamonu kökenli hukukçu ve CHP eski milletvekillerinden Cemil Atay’ın evliliğinden, 12 Ekim 1934’te İnebolu’da dünyaya gelir. Babası, Cumhuriyet’in ilk kuşak aydınının özelliklerini taşır; misyonundan emin, şaşmaz adımlarla yolunda ilerleyen, öğreten, eğiten, yol gösteren biridir. Oğuz Atay’ın çocukluk ve ilk gençlik dönemleri üzerinde, annesi Muazzez hanım kadar etkili olmasa da, hayatının önemli kararlarını babası yüzünden ertelediği bilinir. Lise yıllarında resim ve tiyatroya duyduğu ilgiye ve resim öğretmeninin onu sanat akademisine yönlendirme çabasına rağmen, babası O’nu doktorluk veya mühendisliğe yönelmesi gerektiği konusunda katı bir şekilde uyarır. Oğuz Atay’ın 5 Unutulmaz Eserinden Etkileyici Alıntılar yazımıza da göz atabilirsiniz. Annesi, babası ve kızkardeşiyle, 1940’lı yılların başı Oğuz Atay, babasının ölümünden iki yıl sonra, hikaye ve mektup formunun dışına çıkarak yazacağı Babama Mektup adlı otobiyografik metinde şunları yazar “Birlikte yaşadığımız günlerde, bütün beğenilerim sana karşı duyduğum tepkilerle oluştu. Sen klasik Türk müziğini goygoyculuk olarak niteledin; Batı müziğine tepkini de sadece kapat şunu biçiminde gösterdiğin için, ben her ikisini de sevmeyi görev saydım kendime. Kültür hakkında öteki yargıları da pek iç açıcı değildi. Özetle, çevrendeki her şeyi kesin çizgilerle ikiye ayırdın. Bu bakımdan da sana benzediğimi itiraf etmeliyim. Dünyada yalnız güzellerle çirkinler vardı, bir insan ya akıllıydı ya da aptal, senin gibi başını dik tutmasını bilemeyen bütün insanlar dalkavuktu; sana benzemeyen kibar davranışlı insanları da züppelikle suçlardın. Biz -annemle ben- sana itiraz ederdik; fakat ben farkına varmadan senin orta yola fırsat vermeyen bu acımasız sınıflamalarını benimsemişim babacığım. Üstelik -en kötüsü de bu galiba benim için- böyle olduğumdan gizlice memnunluk duyar gibiyim ki, işte asıl buna dayanamıyorum; çünkü ben babacığım, biraz da duygularımın romantik bölümünü, sen kızacaksın ama, annemden tevarüs ettim.” Babama Mektup, Korkuyu Beklerken adlı öykü kitabında yer alır. Annesi, yeğeni Firuzan ile Anne Muazzez Hanım, oğluna düşkündür, bu ilgide Atay’ın küçük yaşta geçirdiği zatürrenin de payı büyüktür. Hayatının geri kalan kısmını hep etkileyecek olan bu hastalık, ilkokul yıllarında ilgi duyduğu atletizmden de koparır onu. Yıldız Ecevit, Ben Buradayım isimli kitabında, bu durum için şöyle bir saptamada bulunur “Oğuz Atay’ın çocukluğunda geçirdiği bu hastalık büyük bir olasılıkla, onun iç dünyasında yaşadığı çevreye yabancılaşma olgusunun ruhbilimsel nedenlerinin gerisindeki fizyolojik kökenli kaynağın kendisidir.” Kız kardeşi Okşan Ögel de, “Oğuz çok sakindi, bir kız çocuğu gibiydi” diyerek Yıldız Ecevit’i bu konuda doğrular aynı kaynakta. Babasının milletvekili seçilmesi nedeniyle, beş yaşında ailesiyle Ankara’ya gelen Atay, daha ilkokula başlamadan okuma yazmayı öğrendiği için ilkokula ikinci sınıftan başlar. 40’lı yılların ortasında daha sonra Ankara Koleji’ne dönüşen TED Yenişehir Lisesi’ne girer. Atay’ı kültürel anlamda bu dönemde yönlendiren kuzeni Füruzan’dır, klasikleri ilk onun önerisiyle okumaya başlar. Bu yıllarda karikatür de çizer, Atay’ın ince mizah anlayışı daha sonra yazacağı kitaplarda da kendini gösterir. 1950-51 ders yılı sonunda veda müsameresinde, rejisörlüğünü tiyatro oyuncusu Agâh Hün’un üstlendiği Shakespeare’in Hırçın Kız isimli oyununda oynar. Oğuz Atay’ın 1950-1951 dönemine ait Meşale yıllığına çizdiği karikatür Bir diğer tutkusu olan resim, lise sıralarında ilgi duyduğu bir alandır. Resim öğretmeni onun çizimlerini beğenir, resme yönelmesi konusunda tavsiyelerde bulunur. Türk resminin önemli iki ismi Turgut Zaim ve Eşref Üren’den resim dersleri alır, ancak babası güzel sanatların karın doyurmayacağını söyleyince Üren, “Babana söyle, sana köşe başında, işlek bir yerde bir bakkal dükkanı açsın o zaman. İyi para kazanırsın” der. Okul yıllığı Oğuz Atay’ın içinde ukde olarak kalan ressamlık arzusu, yıllar sonra Tutunamayanlar romanının karakteri Selim’in ağzından açığa çıkacaktır “Üç çeşit meslek varmış Mühendislik, doktorluk, bir de hukukçuluk. Ben ressam olmak istiyordum. Babam böyle bir meslek olmadığını söyledi.” Oğuz Atay 1951 yılında liseyi bitirip İTÜ sınavlarına girer ve İnşaat Fakültesi’ni kazanır. Ailesiyle beraber İstanbul’a taşınırlar. Mühendisliğe daha başından itibaren ilgisizdir. Üniversite yıllarında sosyal konulara da ilgi duymaya başlar. Marksizmle tanışır. Marks’ın, Hegel’in, Lenin’in kitaplarını okur. Sonraki yıllarda birlikte gazetecilik maceralarına da atılacağı sınıf arkadaşı Turhan Tükel’in büyük etkisi vardır onun bu yönelimde. 1957’de üniversite mezuniyetinin ardından, askerlik hayatı başlar. Askerliğinin ilk altı ayını İstanbul’da, geri kalan dönemini ise Ankara’da yedek subay olarak tamamlar. Yeni bir çevre edinir, geneli İstanbul’daki solcu tanıdıkların uzantısı olan, Ankara’daki Pazar Postası grubu çok heyecanlı gelir Oğuz Atay’a. Solun sindirildiği yıllarda, sosyalizmin sakınımlı da olsa tartışıldığı ilk yayın organlarından biridir Pazar Postası. Turgut Uyar, İlhan Berk, Cemal Süreya, Orhan Duru, Ceyhun Atuf Kansu, Fethi Naci, Muzaffer Erdost, Ülkü Tamer, Ece Ayhan, Güner Sümer, Korkut Boratav, Yılmaz Güney, Can Yücel, Tarık Dursun, Fikret Hakan, Asım Bezirci, Attila İlhan ve Ahmet Oktay’dan oluşan çok geniş bir yazar yelpazesi vardır Pazar Postası’nın. Pazar Postası’ndaki yazılarından biri Yedek subay Atay, çoğunlukla üniformasıyla gelmektedir bu toplantılara. Pazar Postası’nda ilk imzasız yazılarını yayımlatır ve Batı’da yayımlanmış sosyalist içerikli makaleleri çevirerek işçiler ve devrim konularını başlıklara taşır. Öldükten sonra bulunamayan, Ne Yapmalı adını taşıyan bir metin kaleme alır o dönem. Birey sorununu, Marksist öğreti normları içinde ele alan metin, Lenin’in, Çernişevski’nin yazdıklarından farklıdır. Dünyayı değiştirmek niyetinde değildir, bireyi değiştirmek ister sadece. Ankara’da, asker arkadaşı Cevat Çapan sayesinde Vüsat O. Bener ile tanışır. Ankara’da bulunduğu süre boyunca sık sık Bener’in evine gider, onunla uzun sohbetler eder, ruhsal dünyasını ortaya koyar, sıkıntılarını paylaşır. Vüsat O. Bener o dönemi şöyle anlatır “Benimle ilişkisi aman ne dost ne insan adam bazında değildi. Çarpışacağı, tartışacağı bir adam olarak ilgisini çekmiştim.” 1959 yılının Mayıs ayı sonunda askerlik görevini bitirip İstanbul’a döner. Denizcilik Bankası TAO İstanbul Şehir Hatları İşletmesi Müdürlüğü’nde aynı yıl işe başlar. Tamir ve kontrol elemanı olarak Kadıköy Vapur İskelesi’nin yapımında çalışır. Görevinden istifa ettikten sonra İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi olur. 1960’lı yıllara geldiğimizde ülkedeki siyasi çıkmaz derinleşir, Pazar Postası beraberinde sol örgütlenmeyi değil, siyasi bir hayal kırıklığını getirir. Yeni bir dergi oluşumuna giderler. Bu işi üstlenenlerden biri Turhan Tükel, diğeri de Oğuz Atay olacaktır. Yeni dergi, solcu çevreden kırk kişiyi toplar çevresine ilk safhada, giderek kalabalıklaşırlar. Olaylar Dergisi, olaylı bir şekilde, gruptan birçok kopmanın ve verilen sözlerin gerçekleşmemesinin ardından dağılır. Derginin kapanması Atay’a, yaşamında içtenlikle bağlandığı kimi değerleri sorgulatır, ülkesinin aydınına duyduğu güveni sarsar. Oğuz Atay, üniversite son sınıftayken tanıştırıldığı, kendisinden 5 yaş büyük Fikriye Fatma Gürbüz’le uzun bir aradan sonra tekrar görüşmeye başlar. Fikriye Gürbüz, aynı zamanda Uğur Ünel’in de arkadaşıdır. 2 Haziran 1961’de evlenirler, 6 yıl sonra da ayrılırlar. Evinden ayrılırken yalnızca kitaplarını alır Oğuz Atay ve bir daha hiç görüşmezler. “Evet sana önemli bir haberim var; evleniyorum. Bizim bazı davranışlarımız galiba çok benziyor. Ben de senin gibi bu haberi bir mektupla veriyorum. Senin yaptığın gibi uzun bir “yazışmama” devresi sonunda bu sessizliği bozarak seni-bana da öyle olmuştu- şaşırtıyorum. Daha başka benzeyişler var. Evleneceğim kızı daha önce tanıyordum. Fakat uzun zamandır görüşmüyorduk. Bir gün ona -yalnız yolda değil- sinemada rastladım. konuştum. Sonra… sonrası belli. Bu cümle çok söylenmiştir, ama yeniden yazılabilir Evlenme kararı verdik. Belki şu satırları okurken “Sen de mi?”, “Yok canım”, “Vah! vah!” benzeri sözleri aklından geçireceksin. Eksik olmasınlar, buradaki arkadaşlar bu sözlerin öyle varyasyonlarını buldular ki, senin yeni bir şey söyleyebileceğini sanmam. Onun için ciddi ve “meselenin ehemmiyetine müdrik!” fikirler beklerim senden.” “Sonra biliyor musun ben saadetten hoşlanıyorum. Onun için de evleniyorum. Saadetten derken güzel ve yumuşak bir şeye dokunuyor gibi oluyorum. Bir insanın idam edilişini düşünmekten ne kadar hoşlanmıyorsam, saadetin kelimesini bile düşünmekten de o kadar hoşlanıyorum. Kendimi ölçtüm, biçtim, meziyetlerimi, kusurlarımı düşündüm. Sonra karar verdim Benim bu halimle birçok insandan daha fazla mesut olmaya hakkım var. Pek öyle kötü bir adam sayılmam, ne dersin?” Oğuz Atay’ın 19 Mayıs 1961’de arkadaşı Afşin Baysal’a yazdığı mektuptan “61’de evlendik. 62’de Özge doğdu. İşyerim vardı. Çocuk ve iş arasında mekik dokuyordum. Keşke onunla ilgilenseydim. Okudukları, yazıp ettikleriyle. Gelip bir yere dayanmıştık. O, bu duvarın ötesine geçmek, özgür kalmak istedi. Ben de üstelemedim. Gitmek istiyordu. Hayır, hayır, merak etmedim hiç ondan sonraki hayatını. Ama ne yapacağını, neler yazabileceğini düşünmedim değil. Tanışmamız şöyle oldu Aynı burada sizinle oturduğumuz gibi. Ben buradaydım, o da, tıpkı sizin gibi karşıdan bana bakarak geldi. Bir arkadaşımız vasıtasıyla tanışmıştık. Birbirimizi ilk kez görüyorduk. Hep o konuşmuştu. Güzel bir insan, diye geçirmiştim içimden.” “Yazdıkları hayatımızdı, hepimiz, Türkiye vardır orada. Geçenlerde Tehlikeli Oyunlar’ı yeniden okudum, daha çok anladım, daha çok kendimi buldum o romanda.” Fikriye Gürbüz’ün, Cumhuriyet Dergi’de Feridun Andaç’la 2002’de yaptığı röportaj Tehlikeli Oyunlar’da, Oğuz Atay’ın yaşadıkları roman kahramanın içinde yankılanır adeta “Ben suçluyum… Bir zamanlar seni sevmiştim. Ve sevgiyi senin suretinde yaratmıştım. Bu kalbin birini sevmeye ihtiyacı vardı. Ve sen bunu anlamadın. Ve bana eziyet ettin. Ve eziyet ettiğini bilmedin. … ve sana izin verdim ki, bilmeden yaptığın eziyet artsın. Ve sonunda artık dayanamıyorum diyebilmek için ben de bilmeden bu oyunu oynadım sana.” Eşi ve kızıyla Eşinden ayrıldığı 1967 yılında bir başka başarısız girişim yüzünden sıkıntıya düşer. Arkadaşı Uğur Ünel ile kurdukları Betonar şirketi borçları yüzünden varlığını sürdüremeyecek durumdadır, şirket kapatılır. Uğur Ünel ile Oğuz Atay’ın ölümüne dek geçen 25 yıllık süre içinde, attıkları adımlar, paylaştıkları zevkler ve sıkıntılar hep ortak olacaktır. Turhan Tükel, Atay ve Ünel arkadaşlığını, Oğuz’un yaşamındaki sıfır noktası, milad diye nitelendirir. Tükel’in bu saptamasında gerçek payı büyüktür. Oğuz Atay’ın karşı cinsle geçtiği dönemeçlerde evliliği, boşanması, ya da yaşadığı büyük aşkı Uğur Ünel’in bir biçimde rolü olmuştur. Oğuz Atay, Uğur Ünel, eşi Sevin Seydi ve müzisyen arkadaşları Özen’le birlikte Klan adını verdikleri bir grup kurarlar. Kendilerini burjuva düzeninden korumalarına yardım eden, istedikleri yaşamı kurmaya cesaretlendirecek bir gruptur. Sonraki yıllarda her ne yaşanırsa yaşansın, asla birbirlerine sırt çevirmezler ve Klan’ın dağılmasına asla izin vermezler. Kızı Özge ile Oğuz Atay, Uğur Ünel’in eski eşi Sevin Seydi’yle Beyoğlu’nda aynı evi paylaşmaya karar verir. 1968 yılının başlarında Tutunamayanlar’ın ilk sayfalarını yazmaya başladığında ise, Sevin Seydi bir sığınak olur onun için. Bir yıl gibi kısa bir sürede romanın yazımını bitirir ve ilk iş olarak Vüsat O. Bener’e okutur dosyayı. Bener, genel olarak beğenmekle birlikte, bazı çekinceler ileri sürer ve kısaltmasını ister romanını; ama Oğuz Atay tek bir satırını bile değiştirmekten yana değildir. Ancak daha sonra, çalışmaya ve eksiltmeler yapmaya ikna olur ve 1970 yılı TRT roman yarışmasına yetiştirir. Beklediği gibi ödül alsa da, kalınlığı bahane edilerek geri çevrilir pek çok yayınevinden. En sonunda bir yayıncı bulunur ve kitap iki cilt halinde 1971 yılının Aralık ayında ilk kez yayımlanır. Yıldız Ecevit, Ben Buradayım Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası adlı kitabında şunları yazar “Sevin Seydi, çok okuyan, zeki ve entelektüel bir kızdır. Ufak tefek ve esmerdir, klasik ölçütlere göre güzel denemeyecek bir fiziksel görünüme sahiptir. Ancak üst düzeyde gelişmiş yaratıcı artistik yapısı ve rafine beğeni düzeyi aracılığı ile etkileyici bir kadına dönüşür. Büyüsel bir çekim gücü ve kendine özgü bir havası olan, çevresinde yarattığı karizma aylasının oluşumunda en önemli rolü güçlü zekası ve kültür birikiminin oynadığından kimsenin kuşkusu yoktur.” Oğuz Atay, Tutunamayanlar’ı ve Tehlikeli Oyunlar’ı adadığı kişi, her iki kitabın da kapaklarını tasarlayan, ilk eseri Topoğrafya’nın içindeki çizimlerin de sahibi, Günlükler’de adını sık sık geçirdiği Sevin Seydi’dir. “Yazdığım ilk kitabın adı Topoğrafya’dır. Sonra Tutunamayanlar romanını yazdım. Edebiyatçılar vitrinlerde ilk kitabımı gördükleri zaman çok gülüyorlar; akademideki bazı hocalar da roman yazdığımı duyunca acıma duygularını buna biraz istihza da karışıyor gizleyemiyorlar. Tutunamayanlar’ı 1968’de yazmaya başladım ve bir yılda bitirdim. Romanın başlıca kahramanları nedense mühendistir, hem de inşaat mühendisi. Ve nedense, mühendis oldukları halde tutunamamışlardır. Kitabı 1969’da birçok bölümünü değiştirerek, çıkararak ya da yeni bölümler ekleyerek baştan yazdım. 1970 TRT yarışmasına gönderdim ve başarı ödülü aldım. Bugün, romanın kahramanlarından ayrılarak, tutunmaya başladığımı söyleyenler var. Oysa, kitabımı bastırmak için, bir yıl kadar, teksir olarak 500 sayfaya yakın ağır bir kütleyi kitap olarak 663 sayfa Bab-ı Ali yokuşunda dolaştırdım durdum. Tutunamayanlar’ı yayımlamakla inşaat mühendisleri topluluğuna ne gibi bir hizmette bulunduğumu bilemiyorum; fakat eleştirmenler topluluğunun başına oldukça büyük bir dert açtığımı sanıyorum. Kitabı iyi ya da kötü bulduklarını bilmiyorum; fakat günlük bunca endişe içinde, sonuna kadar okumanın zorluğunda birleştiklerini sanıyorum. Kitabın alaycı bir dille yazıldığı ve çok karamsar olduğu söyleniyor. Ben sanıldığı kadar karamsar değilim; sayfaları şöyle bir karıştıranların dedikodularına kulak verilmeden okunursa, romanın hakkında başka türlü düşünüleceğine güveniyorum. Okuyucunun, Tutunamayanlar’ı, başka romanlarımızdan oldukça farklı bulacağını sanıyorum; fakat bu işten anlayanların, romanı, ilk çalışmam olan Topoğrafya ile karıştırmayacaklarına da inanıyorum.” 1972’de İnşaat Mühendisleri Odası Yayını olan Teknik Güç için kaleme aldığı yazıdan Oğuz Atay, 1975’te doçent unvanını kazanır ve Topoğrafya adlı mesleki kitabını yazar. Aydın sorununun tartışıldığı Tutunamayanlar’da yazar, Türk romanında en çok rağbet edilen temalardan aydın sorununu bilinen kalıpların dışına çıkarak ele alır. Tutunamayanlar’ın ana hikayesini, arkadaşı Selim Işık’ın intiharını araştıran mühendis Turgut Özben’in Selim’den kalan kayıp metinleri arayışı ve sonunda Selim gibi tutunamayanlar safına katılışı oluşturur. “Az gelişmiş aşklar ülkesi olarak dünya milletleri arasında ön sıraları işgal ediyoruz. Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre ancak Nijerya ve Gana bizden daha az gelişmiş. Aşık olma oranı yüzbinde kırkiki. Beş yıllık plan yüzde yüz gerçekleştiği takdirde bu oran 1980’de yüzbinde seksenaltı olacak. Gene yeterli değil. Planlama örgütünde herkes evli olduğu için, meselenin üzerinde çok durmuyorlar. Beş yıllık planın uygulanmasına geçeli bizim sınıftan yalnız Güner aşık oldu, o da bir bar artistine. Cinsi aşk olduğu için sayılmadı. Aşkta geriyiz de başka şeylerde ileri miyiz sanki? Yalnız trafik kazalarında birinciyiz. Buyrun bakalım. Binde dört onda iki. Gururumuza dokunuyor. Selim kadar olamıyoruz. Ayrıca, büyük şehirlerde bir bakıma yüksek görünen bu oran, köylere doğru gittikçe azalıyor. Milli gelirin dağılımı gibi. Aşk sağlığı enstitüsünün bültenine göre, bir yıl içinde sadece on iki bin yedi yüz on altı muhallebicide buluşma, yedi bin sekiz durakta buluşma bunun bin sekiz yüz yirmi beşi gerçekleşmemiş, bin dört yüz altmış iki çeşitli açık yer gezintisi parklar, kırlar, adalar ve yalnız altı yüz on iki sinema locası olayı tespit edilmiş. Buna gizli aşkları da ekleyin bültende Selim’in adına rastlanmadığı için, bunu gizli aşk olayları arasında düşünebiliriz. Gizli aşk sayısının da, ihtimal hesaplarına göre dört bin altı yüz kadar olduğu tahmin ediliyor. Emniyet genel müdürlüğünün tespit ettiğine göre de yuvarlak olarak yüz yirmi altı bin sekiz yüz bakıp da iç geçirme, kırk dört bin otobüs ya da dolmuşta hafifçe temas, dört bin iki yüz peşinden gidip de vazgeçme, sekiz yüz elli eve kadar izleme ve on beş bin yedi yüz uzaktan aşık olma ve sadece bu sayı kesin sekiz yüz on dört ümitsiz aşk olayı kaydedilmiş. Bu arada, park bekçileri, seksen iki bin kadar çifti düdük çalarak, tabanca çekerek ve benzeri tehditlerle korkutmuş. Parklar, bahçeler ve kırlar genel müdürlüğüne göre de, altmış bin papatya sevgi falı için koparılmış ve aşıkların üzerinde uzandığı yirmi sekiz bin metrekarelik bir sahanın çimleri ezilmiş.” Tutunamayanlar Tutunamayanlar Kapak tasarımı Sevin Seydi’ye ait Atay’ın 1973 tarihli ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar, hem biçim hem de ele aldığı temalar açısından Tutunamayanlar’dan hiç de aşağı değildir. Üstelik, ilkinin birçok okuyucuya dağınık gelen olay örgüsü yerine, ikincisinde daha derli toplu bir anlatımı seçmiştir yazar. Tehlikeli Oyunlar’da da ilk romanında da varolan iki özelliği ön plana çıkarır İçerik/motif düzleminde bireyin kendisiyle hesaplaşma olgusu, kurgu düzleminde ise üstkurmaca. Postmodern edebiyatın vazgeçilmez unsurlarının başında gelen üstkurmaca, bir edebi eserde oluşturulan kurmacanın gerçek olmadığını, bu kurmacanın da içinde bir kurmaca barındırdığını gösteren, kurmacanın örtülü veya açıkça bozulup başka bir kurmacaya yer vermesiyle oluşan bir postmodern anlatı biçimidir. Edebiyatı bir oyun olarak gören postmodern yazarların, anlattıkları ya da kurguladıkları şeyi nasıl oluşturduklarını dile getirmeleri, romanın veya öykünün içinde kendileriyle veya okurla bir nevi sohbet etmeleridir. “Nihayet insanlık da öldü. Haber aldığımıza göre, uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre, Yahu insanlık öldü mü?’ diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde, İnsanlık öldü mü?’ ya da İnsanlık ölür mü?’ biçiminde büyük başlıklar yayımlamakla yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar, telgraflar yağmıştır; herkes insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok.” Tehlikeli Oyunlar Oğuz Atay, Sevin Seydi’yle olan birlikteliğinde de aradığını bulamamaz. Yeni Ortam Gazetesi’nde muhabir olan ve 1972’de bir söyleşi sebebiyle tanıştığı Pakize Kutlu ile 26 Nisan 1974’te evlenir. Oğuz Atay ve Pakize Kutlu 1975 tarihli Bir Bilim Adamının Romanı, İstanbul Teknik Üniversitesi profesörlerinden, hocası Mustafa İnan’ın hayatının anlatıldığı, Türk Edebiyatı’nda daha önce denenmemiş, kurmaca yönü az olan biyografik/belgesel ve bunun yanında ısmarlama roman Tübitak’ın yönlendirmesiyle yazılmıştır bir romandır. Ama Oğuz Atay bu romanına da, yer yer diğer romanlarına oranla daha sınırlı olmakla beraber ironik öğeleri yerleştirmesini bilmiştir. Oğuz Atay’ın diğer romanlarıyla, yalnızca içerik değil, kurgu ve anlatım özellikleri açısından da taban tabana çelişen bir metindir bu. Atay, bu romanında diğer iki romanının aksine geleneksel roman kalıbını kullanır. “Almanya’nın Freiburg şehrindeki hastanede ölümle savaşırken bile hocalığını unutamamıştı. Artık serumla yaşıyordu; doktor, hemşireye talimat vermişti Serumu hiç kesmeyeceksiniz. Mustafa İnan bir süre dalgın gözlerle onları seyretti, sonra kendini kaybetti. Gece uyandığı zaman odada yalnızdı, serum şişesine takıldı gözü, düzenli damlalarla akıyordu sıvı. Sonra da saatine baktı bir süre. Sonra gene sıvı damlalarını izledi ve telaşlı bir hareketle zile basarak hemşireyi çağırdı. Bu serum yetişmeyecek sabaha kadar’, dedi uykulu gözlerle kendine bakan kadına. Dakikada kırk damla akıyor; yirmi beş damla bir santimetre küp ettiğine göre, bu gidişle gece yarısından önce taktığınız şişe biter. Nöbetçi hemşireye talimat vermezseniz, yarın doktordan iyi bir azar işitirsiniz.’ Hemşire hayretle bu soluk yüzlü adama bakıyordu. Mustafa İnan gülümsedi Merak etmeyin, hesap tamamdır. Çocukluğumda bir eczanede çıraklık yapmıştım da, oradan kalmış aklımda.” Bir Bilim Adamının Romanı Oğuz Atay 1975’te yayımlanan, Korkuyu Beklerken adını verdiği hikaye kitabındaki sekiz öyküsünde, yaşam karşısında belirli sebepler yüzünden zayıflık gösteren insanların yaşantılarını anlatır. Tutunamayan olarak adlandırılan bu karakterler, onun hikayelerinde de başrolde yer alır. “Ben! diye bağırdım bütün gücümle. Sonra adımı tekrarladım birkaç kere. Ben, burada gizli bir mezhebin kurbanı olarak bir saksı çiçeği gibi kuruyup gidiyorum. Ben, çiçeklere bakmasını bilmediğim gibi, kendime bakmasını da bilmiyorum. Ben yalnızlığı istemekle suçlanıp yalnızlığa mahkûm edildim. Bu karara bütün gücümle muhalefet ediyorum. Ben yalnızlığa dayanamıyorum, ben insanların arasında olmak istiyorum.” Korkuyu Beklerken kitabından aynı adlı öyküden Oyunlarla Yaşayanlar, Oğuz Atay’ın ilk ve tek oyunudur. Ne yazık ki Atay, oyunun sahnelendiğini göremeden ölmüştür. Atay, Oyunlarla Yaşayanlar’ı temel olarak yaşamın bir oyun, en bilinen ifadesiyle bütün dünyanın da bir sınırsız sahne olduğu tezi üzerine kurmuştur. Oyun boyunca, oyunun nerede bittiği, gerçeğin nerede başladığı sorusu sorulmakta, insanlar yaşamları boyunca hiç tamamlayamadıkları ya da tamamlamaktan kaçındıkları oyunlarla bir bakıma gerçeklerden de kaçmaktadırlar. Bu bakımdan yazarın oyuna koyduğu, ancak sonradan Oyunlarla Yaşayanlar olarak değiştirdiği ilk isim ilginçtir Hayat Bir Oyundur. Atay’ın Oyunlarla Yaşayanlar’ının, ilk iki romanı Tutunamayanlar ve Tehlikeli Oyunlar’la bir üçleme niteliği taşıdığı söylenir. Söz konusu eserler birbirleriyle yalnızca biçimsel ilkeler düzleminde bütünleşmekle kalmazlar, içerdikleri motif örgüsü de neredeyse aynı ilmeklerle dokunmuştur. Servet “Oyunlarda Tanrılar çizerdi soylu kişilerin kaderini, insanlar daha oyunlara karışmıyordu. Taştan koltuklarına kurulmuş kralların hemen karşısında onlarla aynı seviyede oynardık oyunlarımızı. Sonra Batı’nın karanlığından Barbarlar geldiler ve aşağılık oyunları için sahneyi aşağı indirdiler. Kader Tanrısı’nın kurbanları olan o soylu oyuncuların yerini, aslanların pençesine atılan zavallı köleler aldı. Ve o günden beri halkı oyalamak için nice kurbanlar verildi.” Oyunlarla Yaşayanlar 100 Soruda Oğuz Atay kitabında Selçuk Orhan, Arkadaş filminin ilk üç dakikasının senaryosunu Oğuz Atay’ın yazdığını belirtir. Oğuz Atay ve Yılmaz Güney’in arkadaş oldukları, hatta Yılmaz Güney’in Oğuz Atay’dan borç istediği gibi ayrıntılar ise Yıldız Ecevit’in kaleme aldığı Ben Buradayım adlı kitabında yer alan bilgiler. Oğuz Atay’ın Arkadaş filminin senaryosunun da oldukça kısa bir bölümünü kaleme alması ise aralarında yaşanan bir anlaşmazlığı ya da çalışma programlarının uygun olmaması ihtimalini akla getiriyor. Oğuz Atay, Beyaz Mantolu Adam hikayesini kısa film olarak çeker, ancak film kaybolur. Korkuyu Beklerken kitabının, ilk öyküsü olan Beyaz Mantolu Adam’da hikayenin kahramanı dilenci, öykü boyunca hiç konuşmaz, söylenenlere tepki vermez, onları duymazlıktan gelir. Kendi içinde bir dünyada yaşar, bir sokak satıcısından aldığı beyaz bir kadın mantosu ile dolaşır. Çetin Yalçın’ın arşivinden çıkan bu fotoğraf, Beyaz Mantolu Adam filminin final sahnesinin çekildiği plajdan 1976 yazında yükselen ateş ve geçmeyen baş ağrıları yaşar Oğuz Atay. Beyninde iki tümör olduğu anlaşılır. 22 Aralık’ta Londra’da tedavi görür, ancak 13 Aralık 1977’de 43 yaşında hayatını kaybeder. Tamamlamaya ömrünün yetmediği Eylembilim adlı eseri için Günlük’te 8 Haziran 1976’da şunları yazar “Eylembilim diye başlayıp yarım kalan hikayeyi kısa bir roman haline getirmek istiyorum, bir hocanın öyküsü. İki değişik hayat yaşayan bir yarı aydının macerası. İki dünyasında da uykuda gezer gibi yaşıyor. İradesi ile kendine gelebilmek için silkinmeye çalışıyor, davranışları eylem olarak nitelendiriyor. Hayatı bir savaş olarak görmek zorunda kalıyor, saldırılar ve ihanetlerle dolu bir savaş. Ordular, tarihi savaşlar.” Günlük’te tasarladığı, Türkiye’nin Ruhu adlı romanını ise yazamadan yaşamını kaybedecektir. Oğuz Atay’ın Günlük adıyla yayımlanan defteri, yazar öldükten sonra kaybolur. Defter defalarca el değiştirir, sonunda Gürsel Göncü tarafından edebiyatçı Cevap Çapan’a ulaştırılır. Yazarın ölümünden on sene sonra, 1987’de ilk basımı yapılan Günlük, bize eserlerini yazma sürecine ve kurgulayış biçimine dair önemli detaylar sunarken, niyetlerini daha açık bir hale getirmesi bakımından da yazarı anlayabilme çabasında başvurulacak çok önemli bir kaynaktır. “Bazımız Batıdan korkuyoruz, bazımız Doğudan ve en çok halktan kopuyoruz. Halkın içinden gelen aydınlar bile hemen burjuvalaşıyor, burjuvalara kendini beğendirmek için romanlarında, hikayelerinde yarım yamalak öğrendiği görülmemiş burjuva biçim inceliklerine özeniyor ya da halkının şivesini taklit ederek halkını burjuvaya turistik bir eşya gibi satmaya kalkıyor. İstiyor ki burjuva halkın acılarını, topraksızlığını, susuzluğunu, tıpkı duvarına astığı kilim, çorap, boyunduruk gibi karşısına alıp seyretsin. … İlerici, gerici her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir küçük yarı-aydın çetesi, yıllardır kendini yenileme gerçeğini duymadığı için bugün artık yerini kaybetmemek için ancak bezirgan oyunlarıyla ayakta durmaya çalışıyor.” Günlük Oğuz Atay, edebiyatımızda öncü bir yazardır. Atay’ın öncülüğü, biçimsel olarak eserlerinde Batı romanıyla kurduğu sıkı ilişkiden, iç konuşma, oyuncul üslubu, mizah ve ironinin ağır bastığı anlatım tekniği gibi teknikleri ustaca kullanarak Türk roman yazınına yeni bir dili getirmiş olmasından kaynaklanır. Oğuz Atay’ın eserlerinin, modernite-gelenek gerilimi eksenli bir düşünce dünyasında şekillendiği görülür. Atay, modernleşme sancılarını yaşayan bir toplumda kaybolup giden aydın karakterlerinin dramını çıkış noktası alarak, Türk romanının başlangıcından itibaren insanımızı bu temel meseleden ayrı düşünememiş romancıların oluşturduğu geleneğe eklemlenir. Biçimsel olarak getirdiği yeniliklerin ötesinde, Atay’ın modernleşmeyle eş anlamlı olan Batılılaşma sorununa yaklaşımının derinliği ve getirdiği yorumlar daha önce çok az romancımızın erişebildiği olgunluktadır. Google da 12 Ekim 2020’de Oğuz Atay’ın 86. doğumgünü sebebiyle anasayfası için özel bir logo hazırladı. Kaynak Ben Buradayım Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, Yıldız Ecevit, Oğuz Atay’a Armağan Türk Edebiyatı’nın “Oyun/Bozan”ı, TOPLUMSAL YAPIDAN ZİHİNSEL YAPIYA OĞUZ ATAY’DA ÖZNE VE DİL’İN YARATIMI, 25 Yıl Sonra Oğuz Atay, OĞUZ ATAY’IN TUTUNAMAYANLAR ADLI ROMANINDA MİZAH VE HİCİV ÖĞELERİ, Oğuz Atay’ın Oyunlarla Yaşayanlar Oyununda Teatrallik, Girard’ın Roman Kuramı Işığında Bir Oğuz Atay Uyarlaması “Tehlikeli Oyunlar”, TUTUNAMAYANLARIN HİKÂYELERİ KORKUYU BEKLERKEN’, OĞUZ ATAY’DA YAZARLIK KURUMUNUN İFLASI VE EDEBİ İNTİHAR, OYUNLARLA YAŞAYANLAR ya da YAŞADIĞIMIZ OYUNLAR, OĞUZ ATAY’IN EDEBİ METİNLERİNDE ANA İZLEKLER VE YAZARIN TÜRK EDEBİYATI İÇİNDEKİ YERİ Zarif ruhlu, romantik ve sanata yön veren kişiliğiyle hemen her duyguyu keskin cümleleriyle anlatabilecek kadar iyi bir yazardır. Edebiyatımıza katkılarıyla kitaplarının kütüphanemizde baş sıralarda yeri vardır. Çok yönlü bir aydın ve modernist bir yazar olarak Türk edebiyat tarihinin usta isimlerinden olan Atay, cumhuriyet dönemi insanlarının ruhsal ve düşünsel sorunlarıyla ilgilendi. Çünkü o dönemde insanlarda genel olarak bir tür bunalım ve kimlik arayışı hakimdi. [renkbox baslik="Tevfik Fikret Kimdir? Hayatı ve Eserleri" link=" resim=" renk="kahve" yenisekme="evet"][/renkbox] Haftalık Pazar Postası dergisinin redaksiyon ve tashih işleriyle ilgilendi. Romanları ve anlatım biçimi birçok kesimden övgü aldı. Makale ve söyleşilerine çeşitli dergilerde yer verildi. Yazarın hayatını, eserlerini ve hakkında az bilinenleri yazımızda bulabileceksiniz. Oğuz Atay Kimdir? Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar ve Korkuyu Beklerken gibi önemli eserlerin yazarı olan Oğuz Atay, Türk Edebiyatı’nın büyük isimlerinden biridir. Roman ve hikaye yazarıdır. Birçok yayınlanmış eseri ve ödülü bulunmaktadır. Yazdığı roman, eleştiri, kitap ve makalelerle edebiyatımızda iz bırakmış bir isimdir. Tutunamayanlar romanıyla post-modern tarzda eser veren ilk yazar Oğuz Atay’dır. 12 Ekim 1934’te İnebolu Kastamonu’da dünyaya geldi. Cumhuriyet Halk Partisi 6. ve 7. dönem Sinop, 8. dönem Kastamonu milletvekilliği yapan; aynı zamanda ağır ceza yargıcı olan Cemil Atay’ın oğludur. Annesi Fransız bir anne ve Türk babadan olma Muazzez Zeki Hanım, ilkokul öğretmenidir. Oğuz Atay’ın Hayatı İlk ve orta öğrenimini Ankara’da tamamlayan Oğuz Atay, 1939’da babası milletvekili seçilince ailesiyle Ankara’ya geldi. Burada Devrim İlkokulu’nda okula başladı. Ortaokul döneminde dünya edebiyatındaki ünlü isimlerin eserlerine merak saldı. Oscar Wilde, Stendhal, Cronin, Pitigrilli gibi ünlü yazarların romanlarını okudu. 1951 yılında Ankara Maarif Koleji’ni şu anki adıyla Ankara Koleji bitirdi. Aynı zamanda devlet olgunluk sınavını kazandı. Kolejden mezun olunca babasının “iyi bir meslek sahibi olması” ile ilgili yoğun baskıları üzerine İstanbul Teknik Üniversitesi İTÜ İnşaat Fakültesi Bölümü’nde eğitim hayatını sürdürdü. 1957’de buradan mezun oldu. Anayol Mühendislik Şirketi’nde altı ay mühendislik yaptı. Ferit Edgü, Demir Özlü, Hilmi Yavuz ve Onat Kutlar gibi isimlerle arkadaşlık yaptı. Eğitim yıllarında arkadaşlık ettiği Turhan Tükel sayesinde Marksizim’le tanıştı. Hegel, Lenin gibi isimlerin eserlerini okudu, aynı zamanda solcu çevreler edindi. 1957’nin Aralık ayında yedek subay olarak gittiği askerliğin ilk altı ayını İstanbul’da, kalanını Ankara’da tamamladı. Ankara’daki zamanını Pazar Postası dergisi çevresinde toplananlarla arkadaşlık ederek geçirdi. Turgut Uyar, Cemal Süreya, İlhan Berk ve Attila İlhan da arkadaşları arasındaydı. Ece Ayhan ve Korkut Boratav’ın evindeki toplantılarda bulundu. Cevat Çapan ve Vüs’at O. Bener ile sık sık görüşürdü. Mayıs 1959’da askerliğini bitirdi ve İstanbul’a döndü. 1959-1962 yılları arasında İstanbul’da Denizcilik Bankası İstanbul Şehir Hatları İşletmesinde çalıştı. 1962’de modacı Fikriye Fatma Gürbüz ile dünya evine girdi. Bu evliliğinden 1962’de Özge isimli bir çocuğu oldu. Daha sonra Kadıköy vapur iskelesinin inşaasında tamir ve kontrol elemanı olarak çalıştı. Bir süre sonra görevinden istifa etti. Üniversite mezuniyetinden üç yıl sonra İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi İnşaat Bölümü’nde şu anki Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi oldu. Aynı zamanda bir arkadaşıyla kurduğu inşaat şirketinin başındaydı. 1967’de eşinden ayrılınca şirketinin faaliyetini durdurdu ve babasıyla yaşamaya başladı. Sonra Beyoğlu civarında bir eve taşındı ve bu dönem hayatına Sevin Seydi girdi. 1971’den 1973 yılına kadar Meydan Larousse lugat ve ansiklopedisinde redaksiyon ve son okuma işlerini yürüttü. Hürriyet Gazetesi için yayımlanan Türkiye 1923-1973 Ansiklopedisi için 1973 yılında madde yazarlığı yaptı. 1974’te sanat muhabiri Pakize Kutlu ile ikinci evliliğini yaptı. Yazarlık Hayatı “Tutunamayanlar” yayımlanmadan önce TRT’nin 1970 Sanat Ödülleri Yarışması Başarı Ödülü’nü kazanmasıyla ün kazandı. Hep Dostoyevski’yi örnek aldı. Tutunamayanlar adlı ünlü eserini 1971-1972 yıllarında kaleme aldı. Ses getiren bu yapıtıyla Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri oldu. Bu eserinin yayınlanmasının ardından TRT Roman Ödülü’nü kazandı. Tutunamayanlar adlı roman, eleştirmen Berna Moran tarafından, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirildi. Eleştirmen Moran’a göre romandaki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı seviyeye getirmiş, ona kazançlar sağlamıştır. Oğuz Atay’ın çok konuşulan eseri Tutunamayanlar’dan sonra “Tehlikeli Oyunlar” adlı ikinci romanını kaleme aldı. Bu eseri 1973’te yayınlandı. Yine aynı yıl yayınlanan “Oyunlarla Yaşayanlar” adlı eseri Devlet Tiyatrosu’nda sahnelendi. 1975 yılında doçent unvanını almasıyla mesleğiyle ilgili olan “Topografya” adlı bir kitap yazdı. Aynı zamanda çeşitli dergi ile gazetelerde makale ve söyleşiler yazıyordu. Tüm hikayelerini “Korkuyu Beklerken” başlığı altında topladı. 1911-1967 yılları arasında yaşamış Prof. Mustafa İnan’ın hayatının konu alındığı “Bir Bilim Adamının Romanı”nı 1975 yılında yayımlandı. Yaşadığı dönemlerde hiçbir eseri ikinci baskısını yapamadı. Fakat ölümünden sonra kitapları en çok satanlar arasına girdi. Eserleri eleştiri, mizah ve ironi barındırmaktadır. Usta edebiyatçı, yazarlık döneminde sıkıntılı zamanlar geçirdi. 1976 yılında hastalandı. Oğuz Atay'ın Vefatı Yaşamının sonraki dönemlerinde roman, öykü ve oyun yazılarına devam eden Atay’ın beyninde bir tümör olduğu tespit edildi. Bir süre Londra’da tedavi oldu. Fakat tedaviden olumlu sonuç alınamadı. Onun önemli eseri “Türkiye’nin Ruhu” adlı projesi yarım kaldı. Tamamlayamadan, 13 Aralık 1977 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Öldüğü sırada Mecidiyeköy’deki arkadaşı Altay Gündüz’ün evindeki banyodaydı. Atay’ın uzun süre banyodan çıkmamasından şüphelenen arkadaşları öldüğünü fark etti. Cenazesi, Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı’nda, annesinin yanına defnedildi. Vefatının Ardından Usta yazarın vefatından sonra 1987’de Günlük, 1998’de ise Eylembilim adlı kitapları yayımlandı. Hayattayken ikinci baskısını dahi yapamayan kitapları ölümünden sonra yoğun bir ilgi görmeye başladı, defalarca basıldı. Yıldız Ecevit’in kaleme aldığı ve Oğuz Atay’ın hayatını konu olan Ben Buradayım adlı eser 2005 yılında yayımlandı. Ecevit, onun Atay’ın yaşamının üç evreye ayrılabileceğini söyledi Gençlik, evlilik ve yazarlık evreleri. Memleketi Kastamonu’nun Valiliği yazarın kendisi adına 2007 yılından bu yana Oğuz Atay Edebiyat Ödülleri vermektedir. Ölüm yıl dönümlerinde sevenleri tarafından anılmaktadır. 2008 yılında Korkuyu Beklerken adlı eseri Öteki Tiyatro tarafından tiyatro oyunu olarak sahnelendi. 2009’da ise Tehlikeli Oyunlar romanı Seyyar Sahne tarafından aynı isimle tiyatro oyununa uyarlandı. O zamanlar izleyiciyle buluşan oyun, günümüzde hala sahnelenmektedir. 2012’de Bir Bilim Adamının Romanı adlı biyografik eseri, Mustafa İnan ismiyle Te Sahne tarafından Bir Bilim Adamının Oyunu olarak sahnelendi. Oğuz Atay’ın edebi kişiliği ve eserleri ölümünden sonra aydın konulu tartışmaların başlıca kaynakları arasındaydı. Hayata veda ettikten sonra daha çok tanınan bu yazarın eserleri ölümünden sonra defalarca basıldı. Türk edebiyatına azımsanamayacak kadar fazla eserini miras bıraktı. Edebiyatımızda saygınlık kazanmış bu isim, ününü asırlar sonrasına dahi taşıyabilecek gibi görünüyor. Oğuz Atay’ın Yazdığı Kitaplar Yazarlık yaşamına geç başlayıp erken yaşta vefat etmesi nedeniyle çok fazla eseri bulunmamakta, buna rağmen en çok okunan yazarlar listesinde baş sıralarda yer almaktadır. Eserlerinde düş ve gerçeğin birbirine karışması ile kurgunun ana ilkelerine yer vermesi onu postmodernist bir roman yazarı kılar. Yıldız Ecevit, Atay’ın eserlerinde bilinç akımı tekniği aracılığıyla insan ilişkilerinin ve kişinin iç dünyasının gözler önüne serildiğine değinmiştir. Oğuz Atay’ın eserlerindeki topluma yönelik eleştirinin yoğunluğuna karşın, ana sorunsalın bireye yönelik olduğuna bir söyleminde yer vermiştir. Türkiye’de geniş bir okuyucu kitlesi tarafından severek okunan yazarın eserlerini araştırdık. 44 yıllık ömrüne sığdırdığı beş roman, bir öykü ve bir tiyatro oyunundan oluşan eserleri şu şekilde Tutunamayanlar Yayım yılı 1972’dir. UNESCO tarafından 20. yüzyıl Türk edebiyatının en seçkin eseri olarak kabul edilen bu roman, Oğuz Atay denince ilk akla gelen, onunla özdeşleşmiş bir kitaptır. Flemenkçe, Almanca ve The Disconnected adıyla İngilizce’ye çevrilmiştir. Kitapta intihar eden Selim Işık’ın modern hayata neden tutunamadığı anlatılır. Yazar bu unutulmaz eserinde modern şehir yaşamında bireyin maruz kaldığı yalnızlığı, toplumdan kopuşlarını, klişeleşmiş düşüncelere ve toplumsal ahlaka yabancılaşan iç dünyasını kaleme alır. Bu roman toplumsal değişime ve aydınların tutumuna eleştiri getirmiştir. Burjuvaların küçük dünyasına ironiyle yaklaşan Atay, yenilikçi ve çağdaş batı romanının bazı yöntemlerinden ustalıkla faydalanmıştır. Yazıldığı döneme damgasını vurarak Türk edebiyatında yeni bir çağı başlatan bu eser, büyük tartışma konusu olmuştur. Ayrıca Atay’ın yaşamından izler taşıdığı için kısmen otobiyografik bir yapıt olarak da değerlendirilebilir. Tehlikeli Oyunlar 1973 yılında yayımlanmış bu eser, yazarın ikinci kitabıdır. Okuyucular tarafından çarpıcı, bir o kadar da sarsıcı olarak nitelendirilmiştir. Kitaptaki başkarakter Hikmet Benol’un bilinç-akışı yöntemiyle bir “tutunamayan” oluşu konu edilir. Buradaki Hikmet karakteri Tutunamayanlar romanındaki Selim Işık’ın karşıt halidir. Tiyatro oyunu olarak da sergilenmiştir. Kurgu içinde kurgu içermesiyle Türkiye’nin ilk post-modernist romanlarından biridir. Atay, bu önemli yapıtında William Shakespeare’in Hamlet, James Joyce’un Ulysses ve Nabokov’un Solgun Ateş eserlerinden ilham almıştır. Bir Bilim Adamının Romanı 1975’te Bilgi Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Biyografi-otobiyografi kitaplarının listesinde en iyilerde gösterilebilir. Bilim adamı Mustafa İnan’ın başarılarla dolu ve kısa süren hayat hikayesi anlatılır. Kendine özgü anlatım şekliyle kaleme aldığı bu eserinde kendi tutunamayan perspektifine uymuştur. Aydın bir bilim adamı yetiştirmenin önemine de değinilir. Korkuyu Beklerken 1975’te yayımlanan bu eseri 8 adet öyküsünü içerir. Bazılarına göre korku, güvensizlik, umutsuzluk, yalnızlık, dehşet, suç gibi olumsuz öğelerle donatılmış bir hikayeler toplamıdır. Psikolojik çözümlemelere yer vermiştir. Öykünün kahramanlarının tümünde yabancılaşma mevcuttur. Toplumsal baskıdan kurtulmaya çalışan çağdaş insanın özgürlük arayışı bu eserde gözlenir. Beyaz Mantolu Adam adlı hikaye kitapta ilk sıralarda yer almıştır. Kitapta; Unutulan, Korkuyu Beklerken, Bir Mektup, Ne Evet Ne Hayır, Tahta At, Babama Mektup, Demiryolu Hikayecileri, Bir Rüya adlı hikaye dizileri birbirini izler. Oğuz Atay yazdığı bu kitapların dışında “Beyaz Mantolu Adam” hikayesini kısa film olarak çekti. Fakat ne yazık ki film kayboldu. Ayrıca Yılmaz Güney’in filminin ilk üç dakikasının diyaloglarını yazdı. Oyunlarla Yaşayanlar 1975 yayım tarihli, Oğuz Atay’ın var ettiği tek tiyatro oyunudur. Hareketsizlikle devam ettirilen bir yaşamın kaçınılmaz sonu beceriksizlik ve gülünç duruma düşme kaygısından sürükleyici bir oyun ortaya çıkarılmış. Atay, diğer eserlerinde yaptığı gibi yine bir tutunamama öyküsünü ince bir hicivle işlemiştir. Yazar hayattayken bu oyunun sahnelenmesini çok istemiş fakat ne yazık ki ölümünden sonra izleyiciye sunulmuştur. Emekli tarih öğretmeni Coşkun ve ailesi etrafında gelişen olaylar konu edilir. Bu kısımdan sonra inceleyeceğimiz iki kitabı yazarın ölümünden sonra yayımlanmıştır. Günlük 1987’de yayımlanmış Günlük, Atay’ın 7 yıllık notlarının bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Okurlarla içinde bulunduğu ruh halini paylaşan yazar, “Kimse dinlemiyorsa beni ya da istediğim gibi dinlemiyorsa günlük tutmaktan başka çare kalmıyor. Canım insanlar, sonunda bana bunu da yaptırdınız…” sözleriyle ilgi çekici bir giriş yapmıştır eserine. Eylembilim 1998 yılında yayımlanmıştır. Eser yarım kıymetli yazarımızın ölümü nedeniyle ne yazık ki yarım kalmıştır. Üniversitede akademisyenlik yapan Server Gözbudak kitapta başkahramandır. Bir döneme damga vuran sağ-sol davaları, doğrular ve yanlışlar kaleme alınmıştır. Yazar bu kitabında çekilen acıları kendine özgü inceliği ve dolaylı bir biçimde ustalıkla başarmıştır. İronilere sıkça rastlanır. Oğuz Atay’ın Kitaplarında Geçen Şiirleri Yazarın yazmış olduğu bir şiir bulunmamaktadır. Bazı romanlarında şiiri andıran kısa söylemlere yer vermiştir. Tutunamayanlar adlı romanında geçen bir dörtlüktür. Olric isimli şiirinden alınmış bir dörtlüktür. Yine Tutunamayanlar'da yer vermiştir. Hayatta her şeyin bir şekilde geçeceğine değinmiş. Aynı zamanda hiçbir şeyi kalıcı olmadığına vurgu yapmış. İnsanın dünyaya gözlerini açtığı an önemlidir. Fakat bu başkaları için bir anlam ifade etmeyebilir. Oğuz Atay’ın En Ünlü Sözleri Hemen hepimizin duygularına tercüman olan birbirinden güzel birkaç sözü sizlerle paylaştık. Aşk, özlem, yalnızlık gibi konuları her bir sözüne ustalıkla işlemiş yazar. Yalnızlığa alışmış ve öyle yaşamayı kabul etmiş birini sevgiye ve birilerinin varlığına alıştırmak ona yapılacak bir kötülük olur. Ya kal, ya da sevme demiş yazar. Hayatta bazen bazı şeylere geç kalırız. En güzeli yaşarken, henüz hayattayken, nefes alırken bir şeyleri yapmaktır. Sonrası için geç olabilir. Çünkü ölüm diye bir gerçek vardır. Bazen yaşanmışlıklardan çok sadece tanımış olmanın önemlidir. Basit gelebilir “Seni tanıdığıma çok sevindim.” cümlesi. Ama aslında çok şey hissettirir. Sevgiyi hak etmek için önce bir yürek gerekir. Hayatta son şansları bazen hep yanlış insanlara veririz. Halbuki sevgiyi hak edenler asıl sahipleridir son şansların… Duygularımız her zaman gerçekçi olmaz. Çoğu zaman nasılsın sorusuna hep iyiyim deriz, iyi olmasak bile. Fotoğraf çekilirken de öyle, gülmek istemesek bile hep gülümseriz. Oğuz Atay’ın Hakkında Az Bilinenler Yaşamı boyunca Cumhuriyet dönemi roman ve hikaye yazarlığı yapmıştır. Her yapıtında çarpıcı tarzıyla dikkat çekmeyi başaran Atay’ın hakkında az bilinenleri araştırdık. Kendisi küçük yaşlardayken dünyaya gelen kız kardeşini çok kıskanıyordu o zamanlar. Ona “bohça” adını takmıştı. Okulda sorulan kardeşini sevmeyen var mı sorusuna hep parmak kaldırırdı. Bir gün kardeşinin evden gideceğine inanıyordu. Oğuz Atay iyi bir espri anlayışına sahipti. Gençken karikatür çizmeye merak salmıştı. Sokakta gördüğü her şeyi karikatürize ederek adeta zekasını kanıtlıyordu. Yüksek bir ortalamayla liseyi bitiren Atay, Shakespeare’in Hırçın Kız adlı oyununda sahne aldı. O dönemler babası onun deyimiyle “adam gibi bir meslek sahibi” olması için kendisine baskı uyguluyor, her türlü aktivite ve yararlı şeyi gereksiz olarak görüyordu. Babasının zoruyla üniversitede okumak istemediği bir bölümü bitirdi. Sanata küçük yaşlardan beri ilgi duyuyor, Eşref Üren ve Turgut Zaim’den resim dersleri alıyordu. Ama babası Cemil Bey sanatla karın doymayacağını söylüyor, oğlunun hevesini kırıyordu. Bu durum için Eşref Üren Oğuz’a “Babana söyle sana köşe başında, işlek bir yerde bakkal dükkanı açsın. İyi para kazanırsın.” şeklinde bir cümle kurdu. Yazar Babama Mektup adlı eserinde duygularının romantik kısmını annesinden aldığını dile getirmiştir. Annesi ona babasının aksine hep hoşgörülü davranmış, her zaman yanında olmuştur. Aynı zamanda ilkokul öğretmeni de annesidir. Eserlerinde çevresindekileri hep ilham kaynağı olarak gören yazar, her karakterin içine bir parça kendisini de kattı. Tutunamayanlar adlı eserini eşi Sevin’e ve intihar eden arkadaşı Ural’ ithaf etti. Eşi onun bu jestine karşılık kitabın kapak tasarımını üstlendi. [renkbox baslik="Aziz Nesin Kimdir? Hayatı ve Eserleri" link=" resim=" renk="siyah" yenisekme="hayir"][/renkbox] Kitaptaki Selim Işık, Ural’ın ta kendisiydi. Neyin peşinden gitse, neye tutunmaya çalışsa hep yapayalnız kalıyordu. Eserlerinde en sevdiği yazarlar olan Dostoyevski ve Kafka’dan etkilendi. Tutunamayanlar kitabını ilk okuyan isim ise Vüs’at O. Bener oldu. Orhan Pamuk da kendisine hayrandı. Unutulmaz yazarın muzip yanına değinecek olursak onun ölüm anını anlatmak en doğrusu olacaktır. Öldüğü gün olan 13 Aralık gecesi dostlarının evinde birlikteydi. Banyoya gitti fakat uzun süre çıkmadı. Onu merak eden arkadaşlarına “Sevinmeyin, daha ölmedim.” diye cevap verdi. Fakat aradan dakikalar geçince banyoya giden arkadaşları, öldüğünü fark ettiler. Oğuz Atay’ın kendisine ait olan ve kaybolan günlüğü, Marmara Üniversitesi’nden bir öğrencinin çantasından çıktı. Roman, oyun ve öykü yazarı olarak ön plana çıkan Oğuz Atay, 12 Ekim 1934'te Kastamonu İnebolu'da dünyaya geldi. 1951'de Ankara Maarif Kolejini, 1957'de de İTÜ İnşaat Fakültesini Atay, üniversite öğreniminden sonra İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesinin İnşaat Bölümünde öğretim üyesi oldu. 1975'te doçent unvanını aldı. Öykü ve yazıları "Yeni Dergi" ve "Soyut"ta yayımlandı. Ayrıca çeşitli gazete ve dergilerde makale ve söyleşileri yayımlandı. "Topografya" isminde bir de mesleki kitap yazdı. Oğuz Atay, kendisine ün kazandıran romanı olan "Tutunamayanlar"ı 1971-1972'de yayımladı. Bu romanıyla 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazandı. "Tehlikeli Oyunlar" adlı ikinci önemli romanını da 1973'te yayımladı. Oğuz Atay, roman türünün yanında öykü türünde de önemli yapıtlara imza attı. Hikâyelerini "Korkuyu Beklerken" adı altında bir araya getirdi. Prof. Dr. Mustafa İnan'ın hayatını konu alan "Bir Bilim Adamının Romanı" eserini 1975'te yayımladı. 1973'te yayımlanan "Oyunlarla Yaşayanlar" ismindeki oyunu devlet tiyatrosunca sahnelendi. Beyninde çıkan tümör nedeniyle büyük bir proje olarak gördüğü "Türkiye'nin Ruhu"nu yazamayan Oğuz Atay, 13 Aralık 1977'de İstanbul'da hayatını kaybetti. Cenazesi, Edirnekapı Sakızağacı Mezarlığı'na defnedildi. Oğuz Atay, öldükten sonra sanatı anlaşılan sanatçılar arasında yer alır. Ölümünden sonra eserleri büyük ilgi gördü ve defalarca kez basıldı. Yine önemli yapıtları arasında yer alan "Günlük" 1987'de; "Eylembilim" de 1998'de yayımlanır. "Korkuyu Beklerken" eseri 2008'de; "Tehlikeli Oyunlar" romanı 2009'da "Bir Bilim Adamının Romanı" eseri de 2012'de tiyatroya uyarlanarak sahneye alınır. Edebi Kişiliği Modernizmi esas alan sanatçılardan olan Oğuz Atay, postmodernizmin de edebiyatımızdaki öncülerindendir. Türk edebiyatında modern Batı romanı ve hikâyeleri tarzında en güzel eser veren yazarlar arasında yer alır. Eserlerinde toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç dünyalarını ustalıkla kaleme alır. Modern insanın bunalımı, yalnızlığı, toplumun aksayan yönleri, burjuvazi görüşe ferdin başkaldırışı eserlerinde işlenen konular olarak öne çıkar. Yapıtlarında ele aldığı konuları ironi bir tarzla işler. Yapıtları ayrıca eleştiri ve mizah içerir. Postmodern bir anlayışla yazdığı "Tutunamayanlar" eseri ona büyük ün kazandırır. Bu romanda küçük burjuva düzenini ve Türk aydınının acıklı güldürüsünü işler. "Tutunamayanlar" aynı zamanda Türk edebiyatında ilk modernist roman örneğidir. Oğuz Atay bu romanla 1970'te TRT roman ödülünü kazanır. Bu romanda, modern şehir hayatı içinde topluma yabancılaşmış yalnız insanları, burjuva düzenine ayak uyduramayanları kaleme alır. "Tehlikeli Oyunlar", Tutunamayanlar'ın devamı niteliğindedir. Eserin başkahramanı olan "Hikmet" bir oyun yazarıdır. Hikmet, Gerçek ben'ine ulaşmak için kendisiyle hesaplaşır. Üniversitede hocası olan Mustafa İnan'ın hayatını "Bir Bilim Adamının Romanı" eserinde anlatır. Eser, biyografik roman özelliği taşır. Fakir bir ailenin çocuğu olan Mustafa İnan'ın uluslararası tanınan bir bilim adamı olmasına ve bütün zorluklara rağmen erdem ve ahlakından hiçbir şey kaybetmemesine dikkatleri çeker. Eser, aynı zamanda bilimsel konuların romana taşındığı bir ilki oluşturur. "Günlük" eserinde dünyadaki mevcut toplumla entelektüelleri ele alır. "Korkuyu Beklerken" öykü tarzında kaleme aldığı eseridir. Eserde psikolojik çözümlemelere ağırlık verir. Eserleri Roman Tutunamayanlar Tehlikeli Oyunlar Eylembilim Bir Bilim Adamının Romanı Öykü Korkuyu Beklerken OyunOyunlarla Yaşayanlar Ayrıca bakınız Öz Saf Şiir Anlayışını Sürdüren Şiir Serbest Nazım ve Toplumcu Gerçekçi Şiir Milli Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Şiir Memleketçiler Birinci Yeni Garipçiler Garip Dışında Yeniliği Sürdüren Şairler Maviciler Hisarcılar İkinci Yeni Şiiri 1960 Sonrası İkinci Yeni Sonrası Toplumcu Şiir 1980 Sonrası Türk Şiiri Cumhuriyet Döneminde Halk Şiiri Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Anlatmaya Bağlı Metinler Hikâye-Roman Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Göstermeye Bağlı Metinler Tiyatro Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatında Öğretici Metinler Ayrıca bakınız Oğuz Atay Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1934-1977 Oğuz Atay Hayatı Biyografisi Edebi Kişiliği Hakkında Kısaca Özet Bilgi 1934-1977Oğuz Atay’ın Edebi KişiliğiTutunamayanlar Romanı HakkındaBir Bilim Adamının Romanı HakkındaOğuz Atay Eserleriİnebolu’da doğdu. 1951’de Ankara Maarif Kolejini bitirdi. Yükseköğrenimini İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinde yaptı. İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisinde şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi olarak bir süre çalıştı. Oğuz Atay, 1970’li yıllarda yazdığı eserleriyle Türk edebiyatında modernist roman ve öykünün öncülerinden oldu. Roman ve hikayeden başka tiyatro ve günlük türünde de eser verdi. Daha çok, toplumcu gerçekçiliğin hâkim olduğu bir dönemde bu çizginin dışına çıkarak modernizm çizgisinde farklı biçim, teknik ve içerikte eserler yazdı. Kendisi de akademisyen bir aydın olan yazar, eserlerinde yaşadığı toplumun ve düzenin yerleşik kurallarına uyum sağlayamayan, bunlarla çelişen ve sonuçta tutunamayıp yenilen aydın kişileri konu edindi. Oğuz Atay; bu kişilerin iç dünyalarını, iç çatışmalarını derinlemesine yansıttığı eserlerinde ironiyi güçlü bir eleştiri aracı olarak kullandı. Oğuz Atay’ın Edebi Kişiliği Postmodernizm anlayışının roman yazarı olarak öncülerindendir. Romanlarda çoğunlukla kimliğini arayışında olan dengesiz ve halktan kopuk aydınları ele almıştır. İroni, romanlarında kullandığı en önemli unsurdur. Romanlarında yerdiği kaygısız, sıradan, aydın insanların ideallerini, hayallerini sembolleştirmiştir. Kendi döneminde çıkarılan ideolojik romanlar Oğuz Atay için küçümsenecek türden kitaplardır. İdeoloji kendisine göre üst tabaka aydınlarının kendilerini ördükleri kara korkunç duvarlardır. Oğuz Atay kendisinin yaşarken unutulduğunu düşünmektedir, gerçekten de öldükten sonra değeri bilinen sanatçılardan biridir. Yazar özellikle Tutunamayanlar adlı romanında bu özelliklerin yanı sıra modern romana özgü iç çözümleme, iç konuşma, bilinç akışı, geriye dönüş gibi teknikleri de kullanmıştır. Tutunamayanlar Romanı Hakkında Tutunamayanlar adlı romanında yazar; yaşadığı toplumla uyuşamayan, onun yapay dünyasıyla çelişen ve bu yüzden hayata tutunamayan insanları konu edinmiştir. İç konuşma ve bilinç akışı gibi modernizm akımında romana özgü anlatım tekniklerini kullanmıştır. Bir Bilim Adamının Romanı Hakkında Türk romanı, günümüz Türk toplumunun çeşitli katmanlarından bölümler vermeyi denemesine rağmen, çok önemli bir çevreye, özellikle bilim adamları çevresine yeterince değinmemiştir. Oğuz Atay ise Bir Bilim Adamının Romanı adlı eseriyle bu noktayı doldurmak maksadıyla ilk adımı atmış, Mustafa İnan’ın karakterinde sıradan çocuğu bilim adamı olana dek geçirdiği sıradışı serüveni, hem de bilim camiasının yaşantısını, kanıtlara dayanarak tüm yönleriyle ele almıştır. Oğuz Atay Eserleri Tutunamayanlar, Bir Bilim Adamının Romanı, Tehlikeli Oyunlar roman; Korkuyu Beklerken hikâye, Oyunlarla Yaşayanlar tiyatro yazarın başlıca eserleridir. Musahipzade Celal 11. Sınıf Roman Ünitesi Değerlendirme Testi »

oğuz atay kimdir edebi kişiliği