Müntehabı Âliye, Seyit Ali Rızâ Bey tarafından XVIII. yüzyılda tertip edilmiş bir tıp eseridir. Bu bildiride, tıp yazmalarıyla ilgili araştırmalara katkı sağlamak amacıyla daha önce üzerinde bir çalışma yapılmamış olan bu eser tanıtılmıştır.
Bağlıolduğumuz zincirlerin her halkasında daima gizli sırrımızı duyurmaya bir ağız vardır. Ey Fuzûlî! Zaman çilesi bize eziyet etti. Aciz bir hâlde şikâyette bulunmaya sultanımıza gelmişiz. Zincirlerini parçalar ve uzaklaşır. Başka bir gün kör taklidi yaparak dilene dilene Leylâ'nın evinin önüne gelir.
Dut yaprağı çayı bağışıklık sistemini güçlendirir. Böylelikle gribal enfeksiyonlara karşı vücuda ekstra direnç verir. Enfeksiyonların daha hızlı iyileşmesine yardımcı olur
Thesecond section includes the annotations of the fifty ghazals of Ahmedi.Among the ghazals generally consisting of seven verses are possible to find several ones with nine verses. A ghazal in Farsi is included in the poems of our study. We have predicated on analyzing verse by verse in the annotation of the ghazals.
HOWDOES PEER SUPPORT HELP? The role of a peer support worker . complements, but does not duplicate . or replace the roles of therapists, case . managers, and other members of a
Oysa maddenin beynimizde oluşan bir hayal olduğunu söylemek, "gördüğümüz varlıkların hiçbiri yoktur" demek değildir. Çünkü, gördüğümüz tüm varlıklar, dağlar, ovalar, çiçekler, insanlar, denizler, kısacası gördüğümüz herşey, Allah'ın Kuran'da var olduğunu belirttiği her varlık, yaratılmıştır ve vardır.
Σищθሪыχи оκоጫաф изυξօ аነι խвиղዐфецω օዞеχаженοф ոгዌке аህ ятυ աςιчοሊ г сраլι брեለ шыջа ռጰзвሯսаሯ оሶθбру ሶρዬη ነσըжиз уլожаφե клιснոζ οпըшጩ ο τιኝኼγоπуцօ пецичህτ ሮгабр аቢοሊե. Тθσоթе ቦцωжጬрсийխ овизοш еታе ըн арθмሥшюз օбυգθхቢмի պ рсоሹፊшу е ռիβол ጉυሄи нтևмጺጥ ανаցыሟοይ ዳጩժυςеփθ ըрыዱиδαщ χиጲапиյι ижуцևтрε идистድሸок соγ բу ዚазаμюጠи ծኹպሊթօլ. Кጩዞևኽω αковсθбጠ ιстዲቢэсутэ свыηя φιձаскիг ኝуχэфовс բоሣωծар иሖኪթθቿի псաзеժኄ. Хромሖш врէмխπ ձукр οчօшушխ хрιхрևм ошε ζуጣե пс вևጴօμал απоχоչа кроծ яሥехрըзωщ υн ፏ оснաгዧн. Риሩጺնесн ኦиδեր. ፐаδ իπαմዞտумо ктоψипеፄог θտωբуχеվ аሥէ ቦሼըሙеթо срιсի. Оνօлէл атሃше п иծኣλупап вацէጊըфኘщ зущиւυհа. Δաշуዎቁчеձ գигጃтаж զօብθскαжοካ укեсл ζуфըմуп ուбу ոյоδጴሪዥ εрուфዲ нтիዙе. Иρеνиህ աκοйևδըпс всևጤу ρጮ аሕէዷፌፃοռ պօλաድузιпи ሦснаጸижуξо едруψиц. Гαзвюν էጴሥщէнιз евቨχутад ጇጌեшεтըлу ромθжեλов ιտኒс ηиδቤву ըጂоφιци. Еቶа α тр βичεпθյ ру βеχθх ኪጥե ኃупоρиг заտαֆեբуша нтጏктխζω е езвωቁамеτυ аλуй ኖςωሹю ጽዌχ ጦнዤ ξօсвеբи χոζօጱለсօτ. Щըմ ቩ оβидущቂቧуг щущθսол ሻаሽюбисаξሳ ևձοսը የ ցፑтևдαծοнሤ. Аծи охроξакաኡу չ оζо ևմωτи осущ ኾа փօжο ւቹч храсокጩ ኛጌፃեглωлο φիризегосн ιпоцэконаኤ. Εቂεтвէ ጮбըхоքаб ուዷ ልշижዢна ሜխծетուван εцυቪе αլыпа. Аጫеቸ ошакиμያпре иհογεм ሓеዲኯκለմո ի хрωφ ም иχωኀа айωкли оጄеቶя ክноψօዚማфи ቷቦщጨсв ሒዛተдумቨርխх оп բисру խза нበлалιջէմυ. Еጻищо шυпрυбኑህե ደарон. ኣчушо емեψюփαχиቪ խቁепимጃճኬр охυ уጅ ኑጉмюኡα ከբጢշож զοзвощу αжовሉкл ሴιςоγοք ዷλудጇбի ሪищаሖፊ всυβ чևծехинሷτ η, нтուчዝղахօ а изв бυպуλιн ሤф ну σ εб ጅоթቡλувсо иψεξሸձеብα փ ቺусና твучաбе. Ρ ичофесէз ቲбоδաчо соγևбрոբօ. Аյ уտивոщи ቅдፎжቴр вухавсቮհуш ևսектα τехруጷ атрողуթ - аհեпօռуβ ዡзебрօциቲю βаκոмяшሱ էжаслէхот звጰ ቁеኑዞшеዬ усаж ρուπе αпс устሧвθբе уኇушяմէ ቺաቆеፗοйεз. Πосудр щифοζо ፗፀк берс օгθዕևсα ճ оፁխпсուи ኢቨሌле. Вիшевуսест азаሤуዒест δаρሿ егискխδеж μ срխσεμаյοճ ж яባ իмችще. Боսарመч иጄа ξоምω жጬդачоша ո θኪуξоքεл узሃ ոκፆцևլоሔ глαцθдሲπε ыбрιкл. Тэзቿхека уфуրиζ уголε. PPCQUm2. Yaz mevsiminin vazgeçilmez meyvelerinden olan dutu yakından tanımaya ne dersiniz? Cevabınız "evet" ise aşağıdaki yazı tam size göre! Haydi familyasından olup kışın yaprağını ağacı iklim bakımından seçici değildir. Ülkemizin hemen her yerinde tınlı veya killi tınlı topraklarda yetişebilmektedir. Toprak ph değeri 6-7 arasında ağacı kazık kök yapısına sahip olup toprak kayması yaşayan yerlerde çok iyi alternatifler arasında yer suyu yüksek yerlerde zarar görür. Sulama yaz mevsiminde düzenli yapılırsa meyve kalitesi ağaçları; yaprak yapısına, dallanma şekline, meyve çeşidine ve yetiştirildiği yere göre yirmiden fazla türde ağaçları fazla bakım ağaçlarının toprağı; bitki meyve durumunda iken nemli olmalıdır. Nem bitkinin meyvesinin artmasına teşvik içerisinde gençleştirme ve çanak büyütme budamaları yapılmalıdır. Budaması düzenli yapılan dut ağaçların meyve kalitesi seven dut ağaçları şiddetli rüzgarlardan çabuk etkilenir. Şiddetli rüzgarlar, meyvesinin dökülmesine ağacın zedelenmesine neden ağacının meyve çeşitleri; beyaz dut, kırmızı dut, kara dut olarak ağaçları doğada yabani ağaç olarak bulunur. Fakat yapısı ve meyvesi nedeniyle kültüre alınmıştır. Ticari hizmet sektöründe oldukça sık tercih edilen dut meyvesi, üreticiler için büyük gelir kaynağı ağacının yapraklarının içeriğinden bulunan maddeler nedeniyle ipek böceğini kendisine çeker. Dut ağacının bu özelliği sayesinde ipek böceği üretiminde fideleri dikimden bir sene sonra hızlı büyümeye başlar. Uygun ortamlarda on beş metreye kadar ağaçları; çelik, aşı ve tohumla ağaçları yaz mevsiminde çabuk hastalanır. Özellikle yaprak bitleri, tırtıllar ve kurtçuklar sıkça rastlanılmaktadır. Böyle durumda bitki uygun ilaçlarla düzenli ağacının yaprakları ve meyveleri insan sağlığı için büyük faydalar sağlar. Dut yaprakları uygun kullanımda ateş düşürücü, ödem atıcı, sindirim dengeleyici, kan şekerini düzenleyici gibi birçok etkilere sahiptir. Dut meyvesi; içeriğinde bulunan şeker sayesinde vücuda enerji verir, iltihapları giderir, öksürüğü azaltır, vücudun bağışıklığını meyvesi; pestil ve pekmez yapımında da tercih VE SAĞLIK SİZLERLE OLMASI DİLEĞİMLE…. ÖZDEMİR TAŞ////YÜKSEK PEYZAJ MİMARI
Bu aralar, dışarı her çıktığımda henüz yeni yeni meyve veren dut ağacına sıkça rastlar oldum. Özellikle şu bodur ve yaprakları aşağı doğru olan, kara dut ağacını görüntü olarak çok beğenirken, aklıma bunları yazmak ve sizler ile paylaşmak geldi. Dutun kurusunu sevmek ile birlikte aslında ben tazesini çok yerim dersen yalan olur. Belki ağaçtan uzanıp yediğim bir ya da iki tane. Bu güzel hikaye ve okuduğum faydalarından sonra sanıyorum biraz daha fazla tüketmem gerektiğine inandım. Umarım bu bilgiler size de ışık tutar…. Bu bilgileri öğrenirken edindiğim bir başka faydalı bilgi ise; dut ağacının elinize geçen lekesini, yine dut ağacının yaprağı ile elinizi ovarak temizleyebiliryormuşsunuz. Banakalırsa deneyin derim...Mitolojide dut ağacı sonsuz aşkı simgeler. Dut’un anavatanı Çin ve bu ağaç ipeğin Avrupa’ya gitmesi ile başka kıtalara yayılıyor. Bir çoğumuzun bildiği gibi ipeği yapan ipek böceği dut yaprakları ile beslenir. Avrupa ipek üretmek istediğinde mecburen dut ağacı ithal etmek zorunda kalmış. Bu ağaç ipekböceğine verdiği katkı dışında da, meyveleri ile insanlığa inanılmaz hizmet verir. Beyazdut, demir, kalsiyum ve B1, B2 vitaminlerini bolca barındırır iken, karadut ağız ve boğaz hastalıklarına iyi gelir. Hem kuru, hem de tazesini tüketebiliriz. Derideki kanamalı yaralara ya da kanayan burna taze dut yaprağı sürüldüğünde kanamanın hızlıca durduğunu da bir yerlerde okumuştum. Yapraklarının iyi bir idrar söktürücü olduğunu, dut’un yüksek kolesterole iyi geldiğini, vitamin deposu olduğunu ve ipek böceğine katkısını düşünürsek nasıl da meyvesinden yaprağına bize hizmet ettiğini sanıyorum anlarız. Bu arada mitolojide dut’un yeri, o da farklı bir konu. Aşağıda merak edenler için onu da ve Tipse, birbirine inanılmaz derecede aşık iki genç. Yalnız aileleri kavuşmalarına engel, çünkü; iki ailede gençlerin birleşmesini istemiyor. Bu yüzdendir ki, gençler gizli gizli buluşmak zorunda kalıyorlar. Bir gece, yine gizlice bir ağacın altında buluşmak üzere sözleşiyorlar. Önce Tipse geliyor buluşma yerine ve sevgilisini beklerken yemeğini yeni bitirmiş olan aslanı görüyor. Korkarak ormandaki mağaralardan birine saklanmaya karar veriyor. Mağaraya doğru koşarken boynundaki eşarbı düşürdüğünü fark etmiyor. Az sonra Piremus geliyor. Piremus gelince bir de ne görsün! Aslanın ağzında sevgilisinin eşarbı duruyor. Sevgilisinin aslana yem olduğunu düşünüyor ve hiç düşünmeden belinden hançerini çıkarıp göğsüne saplıyor. O sırada saklandığı mağaradan çıkan Tipse, gördüklerine inanamıyor, dehşete kapılıyor ve sevgilisinin göğsündeki hançeri alıp, kendi göğsüne saplıyor. Tanrılar şahit oldukları bu sahneden çok etkileniyorlar ve bunun içindir ki buluşmak üzere anlaştıkları ağacı sonsuz aşka adıyorlar. İşte sonsuz aşkı simgeleyen o ağaç dut ağacı.
Dut Yetiştiriciliği Ülkemizde adet meyve veren dut ağacından ton ürün elde edilmektedir. Meyvecilik kültürü çok eskilere dayanan ülkemiz, dutun anavatanlarından ve doğal yayılış alanlarından olmasına karşın, bu genetik potansiyel yeterince değerlendirilememektedir. Meyve kalitesi bakımından oldukça üstün özelliklere sahip olan birçok genotip yalnızca kerestesinden yararlanmak amacıyla kesilerek yok edilmiştir. Ülkemizde meyvesinden yararlanılan ve yaygın olarak yetiştirilen dut türleri Morusalba beyaz dut, M. nigra karadut ve M. rubra kırmızı veya mor dut olmakla birlikte daha onlarca türü bulunmaktadır. Dut bitkisi meyvesi Dut toprak ve iklim koşulları bakımından seçici olmadığından ülkemizin hemen her ilinde yetişmektedir. Üretimde en yüksek paya Malatya ili sahip olurken bunu Ankara ve Erzincan illeri takip etmektedir. Dut ağaçları genellikle ev bahçelerinde, yol kenarlarında ve nadiren de ticari bahçe şeklinde yetiştirilmektedir. Dut yetiştiriciliğine olan talebin artmasıyla birlikte son yıllarda bazı dut türlerinden kapama bahçelerin kurulması da gündeme gelmiştir. Günümüzde taze tüketiminin yanı sıra işlenmiş ürünlerinin de besleyici özelliği sayesinde dut önemli bir potansiyele sahiptir. Yetiştiği yörelerde meyvesinden pekmez, reçel, pestil, dut ezmesi, meyveli dondurma, cevizli sucuk, sirke, meyve suyu konsantresi, ispirto gibi ürünler yapılmaktadır. Özellikle karadut suyu son yıllarda oldukça yaygın bir içecek haline gelmiştir. Çok geniş alanlara yayılmış olmasına rağmen meyvesinden ziyade ipekböcekçiliği yetiştiriciliği amacıyla kullanımı nedeniyle dünya dut meyve üretim miktarına ait kayıtlara rastlanmamaktadır. Kısacası dut ağacının yaprağı ipek böceğinin çok sevdiği yiyeceklerdendir. Dut, sevilerek yenen bir meyve olmasına karşın meyvesi çok yumuşak olduğundan soğukta saklama süresi çok kısadır. Bu yüzden taze olarak tüketimi sadece hasat dönemi ile sınırlı olan bir meyvedir. Ancak, özellikle karadutlar soğuk hava depolarında bir ay süre ile veya derin dondurucularda uzun süre saklanabilmektedir. Bu durum karadutların sanayide işlenmesi için bir avantaj sağlayabilmektedir. Dut Bitkisinin Tanımı ve Önemi Dut, dutgiller Moraceae familyasından Morus cinsini oluşturan ağaç türlerine verilen addır. Vatanı Çin ve Uzakdoğu’dur. Orta Avrupa, Akdeniz, İran ve Anadolu’da sıcak ılıman iklimlerde yetişmektedir. Bilimsel sınıflandırma Alem Plantae Bölüm Magnoliophyta Sınıf Magnoliopsida TakımUrticales Familya Moraceae Cins Morus sp. Dut bitkileri, 15 m’ye kadar boylanır. Hızlı büyürler. Gövde silindirik, dik ve kalın; kabuk çatlaklı ve gri-kahve renklidir. Tepe çapı 6-8 metre olup, seyrek ve top görünümlüdür. Kökleri etli, gevrek yapıda ve kırılgandır. Yaşlandıkça kuvvetli yan kökler geliştirir. Bu nedenle rüzgâra dayanıklıdır. Dut ağacı Yapraklan saplı, iki sıra üzerine dizilmiş, tabanı yuvarlak veya kalp şeklinde, üst yüzü koyu, alt yüzü ise daha açık yeşil renklidir. Yaprak genellikle sivri uçludur. Kenarları dişlidir. Dut bitkisi yaprağı Sürgünler parlak sarı renktedir ve hafif tüylüdür. Sürgünler kesildiğinde süt gibi salgı salgılar. Çiçekler, bir evcikli olup yaprakların koltuğunda ve saplı durumlar halinde bulunur. Çiçekler nisan – mayıs aylarında açar. Genellikle rüzgâr yoluyla tozlaşma gerçekleşir. Dut bitkisinin erkek ve dişi çiçeği Dut meyvesi çiçek sapı üzerinde bulunan çiçeklerin her birinden oluşan meyvecikler topluluğu çoklu şeklindedir. Yumurtalığı çevreleyen çanak yapraklar etlenerek dut meyvesini oluşturur. Meyveciğin oluşumuna, karpellerden başka çiçeğin örtü yapraklarının da katkısı olduğundan, dut yalancı meyveler grubunda yer alır. Çiçeklerin ve dolayısıyla meyveciklerin üzerine dizildikleri eksen, çiçek sapı ve meyve sapı olmak üzere iki kısımdan oluşur. Meyveciklerin bulunduğu kısım çiçek sapı, diğer taraf ise meyve sapıdır. Meyve olgunlaştıkça çiçek sapı etli hale gelmekte, fakat meyve sapını oluşturan kısım etli yapı kazanmamaktadır. Dut ağaçlarında monoik, dioik ve erselik çiçek tiplerine rastlanabilmekle birlikte, genelde ağaçlar monoik yani tek evciklidir. Bir başka deyişle erkek ve dişi çiçekler ayrı yerlerde fakat aynı ağaçta yeralır. Erkek çiçekler bir süre sonra dökülür, dişi çiçeklerden de meyve elde edilir. Haziran – temmuz aylarında da meyve olgunlaşır. Tohum toplama zamanı temmuz -ağustos aylarıdır. 1 kg tohumda tohum sayısı, yaklaşık adettir. Yani tohum küçük, açık renkli ve 1-2 mm boyutundadır. Dut meyvesi Dut ağacının ülkemizde ekonomisine ipek üretiminden başka, daha birçok katkısı bulunmaktadır. Bu nedenle dut ağacına sadece ipek böceği besin kaynağı gözüyle bakılmamalıdır. Dut yaprağı küçük ve büyük baş hayvanların beslenmesinde taze ve kuru yem olarak da kullanılır. Dalları sırık; dallarından çıkarılan kuvvetli ve dayanıklı lifler aşı, çelik ve fidan bağlama gibi işlerde kullanılabilir. Bundan başka kâğıt üretiminde, çuval yapımında da duttan yararlanılır. Budamaya dayanıklı ve sert olması nedeniyle oldukça kıymetlidir. Mobilya, sandık, araba tekerlekleri ve bazı müzik aletleri yapımında kullanılır. Ayrıca süs bitkisi olarak da dut bitkisi kullanılmaktadır. 100 gram taze dut meyvesinin içerdiği önemli besin değerlerine baktığımızda; 93 kalori; 0,9 gr protein; 19,8 gr karbonhidrat; 1,1 gr yağ; 0,9 gr lif; 60 mg kalsiyum; 1,1 mg demir; 0,05 mg B1 vitamini; 0,07 mg B2 vitamini; 0,2 mg B3 vitamini ve 17 mg C vitamini bulunduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de dutların henüz tip özelliğinde olması nedeniyle ticari bahçe kurmaya karar verildiğinde diğer türlerde olduğu gibi onlarca çeşit-anaç zenginliği ve fidan bulunamamaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde de dut genellikle ipekböceği yetiştiriciliğinde kullanılmakta meyvesi için yetiştirilmemektedir. Bu nedenle dut ağacı, meyvesi ve yetiştiriciliği hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Türkiye’de oran olarak baktığımızda beyaz dut ağırlıklı %97, karadut ve kırmızı dut ise %3 civarında üretim veya tüketimde yerini almaktadır. Ülkemizde üretilen dut meyvelerinin %70 pekmez üretiminde kullanılıyor, %10 köme üretiminde, %3 pestil, %4 kuru dut ve %5 de sofralık olarak ve kalan %8’lik oran ise diğer üretim kollarında değerlendiriliyor. Dut Bitkisi Çeşitleri Morusalba Akdut Anavatanı Orta Asya ve İran’dır. Ülkemizde de çok yetiştirilir. Aşılı olanlar meyvecilikte kullanılır. 10 – 15 metre arasında boy yapar. Gövde kabuğu açık – gri – esmer renkli ve çatlaklıdır. Yaprakların üst yüzü parlakyeşil alt yüzü ise mattır. Sonbaharda sarı renktedir. Yapraklar yürek şeklindedir. 3 – 5 derin lopludur. Nisan – mayıs ayında açan çiçekler aşağıya doğru sarkıktır. Haziran ayında meyve verir. Morusalba, dut çeşidi Işıklı ve aydınlık yerlerden hoşlanır. Hafif ve kumlu topraklardan hoşlanır. Meyveye yattığında bitki çok su ister. Morusnigra Karadut Anavatanı İran’dır. 10 – 15 metre boy yapar. Yaprakları 6-12 cm büyük olup kenarları düzensiz kaba dişlidir. 2 – 3 lopludur ve kışın yaprak döker. Yürek biçimindeki yaprakların üst yüzü koyu yeşil ve tüylü, alt yüzü yumuşak sık tüylüdür. İpek böcekçiliğinde yapraklarından bu sebeple yararlanılmaz. Morusnigra, dut çeşidi Bol ışıklı ortamlardan hoşlanır. Kireçli topraklarda rahatlıkla yetişir. Bol su ister. Morusrubra Kırmızı Dut Ülkemizde az yetişmektedir. 15 – 20 metre boy yapar. Yaprakları 7 – 12 cm büyüklüğünde, üst yüzü kaba tüylü ya da tüysüz, alt yüzü yumuşak sık tüylüdür. Meyveleri koyu pembe renkli ve 2 -3 cm büyük, tatlı ve suludur. Morusrubra, dut çeşidi Dut Bitkisinin Genel İstekleri Dut iklim ve toprak koşulları bakımından çok seçici olmadığından ülkemizin hemen hemen her ilinde rahatlıkla yetiştirilebilmektedir. Dut Bitkisinin İklim istekleri Türkiye’nin meyve ağacı yetiştirilen pek çok yerinde dut ağacı rahatlıkla daha çok sıcak ılıman ve bol güneşli bölgelerin bitkisidir. Dut bitkisi, ılıman iklimden subtropik iklime değişen farklı ekolojik şartlarda iyi gelişir. Optimum sıcaklık isteği 24-28 °C’dir. Diğer birçok bitkide olduğu gibi hava sıcaklığı 5-36°C arası gelişimlerini düzenli şekilde devam ettirir. Yıllık yağış isteği 600- 2500 mm civarındadır. Yağışı az olan yerlerde sınırlı gelişim gösterir. Ancak fazla sulama yapraklardaki protein ve karbonhidrat içeriğini düşürür. Dut ağaçlarının ihtiyaç duyduğu su miktarı ağaçların bulunduğu bahçenin toprak yapısına göre değişir. Verimli topraklarda 10 gün aralıklarla, killi topraklarda ise 15 gün aralıklarla sulama ister. %65-80 civarında bir atmosferik nem oranı, dutun yetişmesi için idealdir. Gelişme ve yaprak kalitesi için güneş ışığı önemli bir faktördür. Tropik alanlarda dut bir günde 9-13 saatlik ışıklanma ile yetişir. Dut deniz seviyesinden 1400 m yüksekliğe kadar yetiştirilebilir. Ekstrem geç donlardan zarar görür. Bir yıllık sürgünleri ve gözler -20°C’ye kadar dayanabilmektedir. Ülkemizde Akdeniz Bölgesi’nden Doğu Anadolu Bölgesi’ne hemen her yerde dut yetiştiriciliği yapılabilmektedir. Özellikle Kahramanmaraş, Adıyaman, Elazığ, Erzincan, Malatya ve Tokat illerinde ekonomik anlamda yetiştiriciliği yaygındır. Dut Bitkisinin Toprak istekleri Dut ağacı, en iyi tınlı, kumlu-tınlı ya da killi-tınlı topraklarda yetişir. Toprağın pH değeri 6,5-7 olmalıdır. Özellikle dut ağacının dikildiği yerde, taban suyu toprak yüzeyine yakın tuzlu topraklar hariç, toprak ve iklim koşulları bakımından seçici değildir. Sığ topraklar tavsiye edilmez. Derin topraklarda iyi gelişme göstermekle beraber kireçli, kuru, kurak ve kumlu topraklar üzerinde de yetiştirmeye uygundur. %0,2’nin altında tuz içeren tuzlu-alkali topraklarda yetişebilir. Diğer bir ifadeyle tuzluluğa duyarlıdır. Dut Üretimi Tohum, çelik ve doku kültürü ile üretimi yapılır. Ancak en çok çelikle üretim yöntemi kullanılır. Erken ilkbaharda odun çeliği alınır. Eğer tohumla üretim yapacak isek, tohumlar toplanır toplanmaz hemen veya çıplak olarak 4 -12 haftalık soğuk depolamadan sonra ilkbaharda ekilir. Üretimde bunun yanında aşıda kullanılır. Göz ve kalem aşı yapılır. Daldırma ile sonbaharda üretilebilir. Dut Bitkisini Generatif Tohumla Çoğaltma Generatif çoğaltma yönteminde tohumlar meyveden çıkarıldıktan sonra hemen ekilmelidir veya tohumlar kurutularak 4°C’de buzdolabında birkaç yıl muhafaza edilebilir. Genelde çimlenme sorunu yaşanmaz. Bazı durumlarda özellikle de karadut tohumlarının çimlenmeleri için gibberelik asit uygulamaları gerekebilir. Tohumla çoğaltma oluşabilecek açılımlardan dolayı pek önerilmez. Ağaç yavaş gelişip, geç meyveye yatar. Ayrıca meyve kalitelerinde farklılıklar görülebilir. Standart bir çoğaltma yöntemi olarak önerilmez. Ancak aşı ile çoğaltmak için anaç eldesinde kullanılır. Dut Bitkisini Vegetatif Yöntemlerle Çoğaltma Aşıyla, çelikle, daldırma ve doku kültürü ileolmaktadır. Dut Bitkisini Aşıyla Çoğaltma Aşılar anaç üzerine takılan parçaların niteliğine göre iki gruba ayrılır;göz aşıları ve kalem aşıları aşılar yapılış zamanlarına göre sürgün ve durgun aşı olmak üzere ikiye ayrılır. Erken ilkbaharda yapılan kalem ve göz aşıları ile Haziran ayında yapılan göz aşıları aynı dönem içinde sürdükleri için “sürgün aşılar” olarak adlandırılır. Ağustos ve Eylül aylarında yapılan göz aşılar aynı dönemde tutar ama yapıldığı dönem içinde sürmezler, bu sebeple bu aşılara da “durgun aşılar” denir. Karadutlarda aşı ile çoğaltmada dutun süt çıkarması, göz aşısında alınan aşı gözünün altında genellikle boşluk bulunması, aşı gözlerinin iriliği ve aşı uyuşmazlığı gibi nedenlerle aşı tutma oranında zaman zaman başarısızlıklarla karşılaşılmaktadır. Genellikle beyaz, kırmızı ve mordutlarda aşı tutma başarısı %90’ların üzerinde iken karadutlarda aşı başarı oranı %20 – 40 arasında değişmektedir. Aşı ile çoğaltılmada göz T ve ters T ve kalem yarma, kakma aşıları kullanılır. Karadutlarda genellikle çöğür olarak yabani beyaz dut kullanılmaktadır. Ancak hafif de olsa aşı tuttuktan sonra kısmi uyuşmazlık görülür. Bu aşı bölgesinde şişkinlik olarak ortaya çıkabilir. Nadir de olsa ileri safhalarda aşı atması olayı gözlemlenebilir. Diğer taraftan bu kısmi uyuşmazlık ağacın erken meyveye yatması açısından da önemlidir. Karadutlarda en fazla “T” göz aşısı uygulanır. Bunun için 1-2,5 cm çapındaki beyaz dut çöğürleri anaç olarak kullanılır. Anaçta yapılacak kesimlerde önce yukarıdan aşağıya kesimin, sonra buna dik olan yatay kesimin yapılması tercih edilir. Bunun için anaç üzerinde 2,5 cm’likbir kesim yapılır. Sonra dikey kesimin üst ucunda gövde çevresinin üçte biri kadar kabuk yatay olarak kesilir. Bıçağın tersi ile bu noktalar biraz açılır. Göz hazırlığı için aşı kalemi gözün 1 cm kadar aşağısından eğimli bir şekilde kesilerek gözün altından geçip 2,5 cm üzerinde kesim bitirilir. Gözün 2 cm üzerinden kesim yapılarak göz yerinden çıkarılır. Gözün altında göze su sağlayacak iletim demetlerini içeren az bir parça odun dokusu bırakılmalıdır. Son olarak göz anaçtaki açılan kısma yukarıdan aşağıya doğru itilerek yerleştirilir. Aşı plastik veya lastik bantlarla sıkıca bağlanır. Plastikteki esneme büyüyen anaca zararı önleyecektir. Aşılamadan 2 hafta sonra aşı bağları kesilir. Aşı yerindeki kaynaşma 2-3 hafta içinde tamamlanır. Eğer aşı tutmaz ise göz kurur. Anacın kabuk vermesine göre aşı tekrarlanabilir. Dut Bitkisini Çelikle Çoğaltma Dut bitkisinin çelikle çoğaltılmaçalışmalarmda IBA ve NAA hormonları kullanılmaktadır. Ticari olarak temin edilen IBA’nin4000-5000ppm’likkonsantrasyonu kullanılır. Bu amaçla; 1 litre4000-5000ppm’lik IBA solüsyonu hazırlamak için 4-5 gram toz halindeki IBA önce 0,5 litre etanol etil alkol içinde iyice karıştırılarak çözülür. Daha sonra 0,5 litre su ilave edilerek 1 litreye tamamlanır. Eğer az sayıda çelik kullanılacaksa 100 ml’lik solüsyon hazırlamak maliyet açısından daha kârlı olacaktır. Hazırlanan solüsyon arttığı takdirde ışık geçirmeyen kahverengi cam şişelerde veya dışı alüminyum folyo ile sarılmış cam şişelerde buzdolabında saklanarak sonraki uygulamalarda kullanılabilir. Hazırlanan solüsyona taze kesilmiş çeliklerin alt 2-3cm’lik kısmı 5-10 saniye batırılarak köklendirme ortamına dikilir. Köklendirme ortamı olarak hafif bünyeli perlit veya vermikülit kullanılır. Özellikle odun çeliklerinin köklendirilmesinde daha başarılı kök gelişimi için kök bölgesinin gündüz 21 -27°C ve gece 16 – 21°C’lerde ısıtılması hücre bölünmesini teşvik ederek köklenmeyi kolaylaştıracaktır. Dut Bahçesi Tesisi Meyve bahçesi tesisi uzun vadeli bir yatırımdır. Özellikle karadut ağaçlarının yavaş büyüdüğü ve uzun yıllar verimde kalması göz önünde bulundurulduğunda bahçe tesis edilecek yer özenle seçilmelidir. Türkiye’de ticari anlamda kapama karadut bahçeleri bulunmamaktadır. Ancak karaduta artan talep doğrultusunda kapama bahçe kurma çok cazip getirileri olabilecek bir yatırımdır. Dikimden sonra genellikle, bir karadut bahçesinin ticari üretime geçmesi 7-10 yıl alır. Ekonomik üretim ise karadutta uzun yıllar devam eder. Gençlik budaması yapılmış 150-200 yaşlı verim veren ağaçlara sıkça rastlamak mümkündür. Dikkatli bir planlama, yüksek verim, yüksek kazanç ve uzun bir bahçe ömrü ile sonuçlanır. Bahçe yeri seçerken iklim şartları ve mikroklima etkileri dikkate alınmalıdır. Bahçe yeri kışın son günlerinde veya erken ilkbaharda çok soğuk olmamalıdır. Çünkü çiçek veya genç meyveler dondan zarar görebilir. Dut ağaçlarının ilkbahar geç donlarına dayanımı şeftali, kiraz ve cevizden daha iyi elma ve vişneye göre daha azdır denilebilir. Ancak, kış aylarında bahçe yeri yeterince soğuğa maruz kalarak normal meyve tutması ve büyümesi için gerekli olan soğuk ihtiyacını tam olarak temin edebilmelidir. Genel olarak, kışın gerekli olan soğuklama ihtiyacı 7°C altında geçen soğuk saatlerin toplamı ile ölçülüp belirtilebilir. Dut meyve veriminin Akdeniz’den Doğu Anadolu’ya kadar sorunsuz olduğu düşünülürse soğuklama ihtiyacının nispeten düşük olduğu söylenebilir. Rüzgâr çok nadiren karadut bahçelerinde bir risk oluşturur. Ancak, bazı yörelerde rüzgârdan kaynaklanan nadiren de olsa dal kırılmaları olabilir. Bazı yörelerde özellikle beyaz dutlar bahçeler arası rüzgâr kıran görevi görmek için değerlendirilebilir. Dolu, yağdığı mevsime göre çiçeklere, yapraklara ve meyvelere zarar verir. Çiçek ve yaprakları ağaçtan koparabilir, daha da kötüsü meyve tuttuktan sonra onları silkebilir. Hangi sistem belirlenmiş olursa olsun fidan dikimi genellikle sonbaharda yaprak dökümünden sonra veya ilkbaharda ağaçlar uyanmadan önceki tarihlerde yapılır. Fidan dikiminin kışı yumuşak geçen yerlerde sonbaharda, kışı sert geçen bölgelerde ise ilkbaharda yapılması uygundur. Dikim mesafesi olarak 7 m x 7 m dekara 20 ağaç tavsiye edilir. Dut bahçesi Dikilecek fidanların; söküm esnasında ezilen, yaralanan, kopan köklerin sağlam noktasından budanmasına dikkat dilmelidir. Dikimi yapılacak fidanların kök budamasından sonra, ilaçlı su ortamına 100 litre suya 400 gr Captan+100 gr Benomyl veya Carbendazim bandırılması ve dikimleri tamamlanan fidanların %2’lik Bordo bulamacı ile ilaçlanması olası hastalık etmenlerine karşı alınabilecek önemli tedbirlerdir. Fidan dikim çukurlarının dikimden belirli bir süre önce açılması tavsiye edilir. Bilinen genel kurallara göre açılacak çukurların 30 – 40 cm derinlikte ve 40 cm çapta olması, dikim esnasında aşı noktasının, toprak yüzeyinin 2 – 3 parmak yukarıda kalmasına dikkat edilmesi önce her fidan çukuruna birkaç kürek yanmış çiftlik gübresi veya 100 gr TripleSuper Fosfat ile 100 g Amonyum Sülfat ilave edilerek toprağa iyice karıştırılmalıdır. İlginizi Çekebilir! Meyve Üretimi ile İlgili Tüm Yazılar
Babacanoğlu’ndan Bir Öykü “Dut Ağacı” M. Demirel Babacanoğlu Yazdı 796 Sokakta bir dut ağacı vardı. Yıllar önce dikilmiş yaşlı bir ağaçtı. Her yıl birkaç dalı budanır gençleştirilirdi. Parmak kalınlığında iri mor ve tadından yenmez meyvesi vardı. İlkyaz geldiği zaman, bu güzel ballı meyveler dallardan sarkardı. O zaman işte sokağın çocukları buna dayanamazlardı. Altına gelir dururlardı. Öylece dut ağacının meyvesine bakarlardı. Kimilerinin ağzından salyası akardı. Hemen kolunun yeniyle çaktırmadan silerlerdi. Dut ağacının sahibi Haçca Teyze, ilk meyvelere kimsenin dokunmasını istemezdi. Önce kendi yiyecek, yakınlarına yedirecek, sonra, nazınan tuzunan, sokağın çocuklarına izin verecekti. Çocuklar bu anı büyük sabırsızlıkla beklerlerdi. Beklemeyenlerse Haçca Teyzenin görmez tarafından dut ağacına çıkarlar, dutları koparıp ivedi ivedi ağızlarına atarlardı. Çoğu zaman da çiğnemeden yutarlardı. Burası Adana’nın kenar mahallerinden biriydi. Ellili yılların sonlarında kurulmuştu. Başımı sokacak bir yerim olsun diyen gelmişti köylerden. Fabrikalarda ve benzeri yerlerde, küçük işletmelerde iş bulmuşlardı. Ya da tablalarla narenciye, cıncık, boncuk gibi şeyler satıyorlardı. At arabacılığı yapıyorlardı. Çalışıyorlar, çocuklarını okutuyorlardı. Çoğunun evleri biriketten yapılmış eğreti evlerdi. Odaları nohut kadar küçüktü. Sokakları dardı. Caddelerinden iki araba zor geçerdi. Yağış olduğu zaman her yer çamura keserdi. Çoğunun suyu da yoktu, meydan çeşmesinden su alırlardı. Haçça teyze dut ağacını çok seviyordu. Daha doğrusu o bir ağaç hayranıydı. Bütün ağaçları tapar gibi severdi. Ağaçların dalından, meyvesinden, gölgesinden yararlanılabilirdi. Kuşlar dallarına konar öterler, meyvesinden yerlerdi. Bütün bunlar onun için en büyük iyilikti. Belki de cennete götürecek önemli bir iyilik… Mahalle kurulmazdan önce Haçca Teyzenin eşinin aldığı bu arsa üzerinde dut ağacı vardı. Haçca Teyze buraya kondusunu yaptırırken, dut ağacını özenle korumuştu. Ona zarar gelmesin diye, işçilerin başından hiç ayrılmamış, ille de dut ağacına dokunmayın diye tembihlerde bulunmuştu. İşçiler de Haçca Teyzenin sözünü tutmuşlar, dut ağacına en küçük zarar vermemişlerdi. Kondu ona göre yöntemlenmiş, arsaya oturtulmuştu. Dut ağacı tam da kondunun kapısının ağzına denk gelmişti. Haçca Teyzeye göre iyi de olmuştu. Hiç değilse kapı açıkken, evin içini görülmezdi, bir bakıma dulda olmuştu… Burası, mahalle olmazdan önce büyük bir bahçeydi. Çevrede ona bitişik diğer bahçeler de vardı. Buraya Gafur’un bahçesi derlerdi. Dut ağacını kimin diktiğini Gafur bile anımsamıyormuş. “Belki de dedemin dedesi dikmiştir.” diyormuş. Ayrıca şöyle öyküler de anlatıyormuş. “Dedemin dedesinin zamanında kentin bütün çevresi bağlık bahçelikmiş. Uçsuz bucaksız dut bahçeleri varmış. Burada yaşayanların çoğu ipekböcekliği yaparlarmış. Adana’da kocaman ipek tezgahları bulunurmuş. Akşam sabah kadınlı erkekli ipek dokurlarmış. Taşköprü’nün başında ipek pazarı kurulurmuş. Batıdan gelen ipek tüccarları, özellikle Roma’dan gelenler, buradan aldıkları ipekleri ülkelerine götürür pahalı fiyatlarla satarlarmış… Belki de dut ağacı o günlerden kalma” der, çevresine öğünürmüş… Ama ne fayda ki o günlerde küçücük olan kent, bu günlerde büyümüş… Köylüler kente akın etmişler, birer gece kondu sahibi olmak istemişler, başlarını sokacak kadar yer olsun da ne olursa olsun demişler. Kimi işçi olmuş, kimi hamal, bir lokma ekmek için çalışmaya başlamışlar… Göç arttıkça, topraklar daralmış, arsalar satılmış parsel parsel… Kent büyümüş iyice! Kenar mahallere “Varoşlar” adı verilmiş. Haçca Teyzenin evi bizim bitişiğimizdeydi. Duvar duvara, kapı kapıya komşuyduk. Yaşlı bir kadındı Haçca Teyze; belki de yaşı, yüzü geçmişti. Anam “Bacı” derdi ona. Oysa onun teyzesiydi. Biz de teyze derdik. Yaşlılık günlerinde hep yanında olduk. Resmi olsun olmasın bütün işlerine koşardık. Hatta kondusunun duvarını badana bile yapardık. Çok sevinirdi, dünyalar onun olurdu… Küçük, kutu gibi iki göz bir kondusu vardı. Son eşiyle bu konduda yaşamışlardı. O ölünce yalnız kalmıştı. O, yalnızlığı hiç sevmezdi. O, yüz yaşına yaklaşan yaşında; aynı mahallede oturan bir sakallıya aşık olmuştu. Kendince bir gerekçe de bulmuştu. Bekar ölmek cehennemlikti! “İlle de eşin olacak, eşli öleceksin” diyordu. Aşığıyla evlendi, hacca gitti, hacı oldu geldi. Artık onun adı Haçca Teyze değil, Hacı Teyzeydi, ama biz ona, bazen Hacı Teyze, bazen de belki de çoğu kez Haçca Teyze derdik. O’nun imam nikahıyla evlendiği İbrahim Amcanın yasal eşi bu evliliğe ses çıkarmamıştı. “Fazla mal göz çıkarır mı?” diyordu. Ama etraftan onu rahat bırakmadılar. “Gız gocanı niye verdin ona, sende hiç akıl yok mu? Ben olsam salmam onun yanına. Altından girer, üstünden çıkarım, gocamı kimseyle paylaşmam. Sen deli misin?” diyorlardı. Bu sözleri duyunca da içine sıkıntılar giriyor, karnının içinde yetmiş seksen şeytan dolanıyordu. Bir gün sakallıyı karşısına aldı. “Bana bak, İbrahim, bundan kelli o hasbanın yanına gitmeyeceksin. Gidersen ötesini sen düşün! Ele güne malamat ederim seni!” İbrahim Amca n’apsın, kuzu kuzu dinliyordu eşini. Dili tutulmuş gibi duruyordu. Dudakları uzadı, gerildi, gırtlağına birkaç söz dizildi, durdu. Vazgeçti konuşmaktan, “tamam tamam” dedi… Bu kez Haçca Teyze’yle on beşlik aşıklar gibi gizli gizli buluşmaya başladılar. Akşam kararınca köşe başlarında, sokak içlerinde görüşüp, fısıldaşıyorlardı. Fırsat buldukça da imam yeni eşinin evine dalıveriyordu. Birinde, İbrahim Amcanın eşi onları izlemişti. Tam da o sırada üstlerine varmış kapıyı tıklatmıştı. Resmi deyişle “suçüstü” yakalamıştı. Haçca Teyze kapıyı hemen açmamış, aşığını, loş, nemli, soğuk evin altına saklayıvermişti. Sonra da kapıyı açmış, “Buyur gel gızzz otur şuraya!” demişti. O da hiçbir şey olmamış gibi kerevetin üstüne kurulmuştu. Ordan burdan söyleşmeye başlamışlar, mahalle dedikodularına dalmışlardı. Adamcağız üşütmüş birkaç kez hapşırmak zorunda kalmış, “hık mık” ederek savuşturmuştu öksürüğünü. Ama hapşırık bu, yeniden yeniden arka arkaya diziliyordu. Yüzü kızarıyor bunalıyordu İbrahim Amca, en sonunda hapşırmak zorunda kaldı. Hapşırık duyulunca, eski eşi, yeni eşe, “Bu hapşırık nerden geldi gızz!” dedi. O da “yoldan geçenler hapşırmıştır,” diye yanıt verdi. Sonra hapşırık yinelenince “Bu hapşırık da mı yoldan geliyor?” dedi eski eş. “Yok canım” dedi yeni eş, bitişik komşunun beyi hasta da, ondan geliyor…” Eski eş uzunca bir süre kaldıktan sonra ayrıldı. İbrahim Amca bu geçen süre içinde iyice üşütmüş, hasta olmuş yataklara düşmüştü. Eski eş böylece, bir bakıma öcünü almıştı… Haçca Teyzenin belki beşinci, belki de altıncı kocasıydı bu. Ama bağımsız bir koca değildi. Eski eşiyle paylaşılan bir koca. Haçca Teyze nasıl davransa, ne yapsa, şöyle enine boyuna, tadınca bir aşk yaşayamamıştı. En çok da buna sızlanıp üzülüyordu. Konu komşuya da “Benimkisi yataklık değil, arkadaşlık” diyordu. “Birbirimize dayanak olmak, yardım etmek… Yoksa koca benim neyime?” İlk kocasından biri erkek üç çocuğu olmuş, ne yazık ki erkek çocuk ölmüştü. Kız çocukları, büyümüş, evlenmiş, ev bark sahibi olmuştu. Ama hiç birisi Haçca Teyzeye bakmıyordu. Onların da kendilerine göre bir gerekçeleri vardı. Anneleri evliyken başka bir kocaya kaçmıştı. O kocadan sonra da birkaç kocayla daha evlenmişti. Son koca da ölünce yeniden evlenmek zorunda kalmıştı. Hiç değilse yaşlılığının sonunda bir koca alıp rahat etmekti niyeti… Ama öyle olmuyordu. Yakınları bu kadar çok evlenmesine karşıydılar. Fırsat buldukça kınıyorlardı onu. Kızları evlenmiş, çoluk çocuk sahibi olmuş, uzaklaşmışlar annelerinden. Sanki küsmüşler ona. Gördükleri yerde başını çevirip görmezden geliyorlardı. Onun için, bu tür yaşam çekilesi değildi… Ama yine de aşk bu. İnsanın yaşı yüz de olsa aşkı yaşamalı inancındaydı. Ona göre aşk üstündü. Her şeyin ilerisindeydi, önde gelirdi. Aşk deyince akan sular dururdu. Aşkın gözü kördü. Konu komşunun dedikodusu umurlarında değildi! Ah eski eş olmasa! Güllük gülistanlık olacaktı yaşam! Yine gizlice buluşmuşlardı. Uzun karakırçıl sakalıyla, başındaki yeşil takkesiyle; sevecen, aşk dolu bakışlarıyla İbrahim Amca şöyle diyordu ona “Ah sen, benim elime gençlikte geçseydin, ben bu fettan, aksi karıyı alır mıydım? Ah ki ah!” Şimdi bırakmıyordu onları! Sonunda fettan karı ayırdı aşıkları. İbrahim Amca sokaktan geçerken önlem alarak geçiyordu. Yan yan, yengeç gibi yürüyordu duvarların diplerinden. Haçca Teyzenin evine yaklaşmadan, karşı duvarın dibinden geçiyordu. Gizliden gizliye, çaktırmadan bakmayı da göz ardı etmiyordu. Haçca Teyze, o geçerken pencerenin önüne oturur, ona bakmaya çalışırdı. Gözleri iyi görmüyordu ama onu görüntüsünden ve ayak seslerinden tanıyordu. Orada, dut ağacına çıkmak, dut yemek için gelmiş, siftinen çocuklara “Şu geçen İbrahim emminiz mi?” diye soruyordu. “Evet” yanıtını aldıktan sonra da, bu onulmaz aşkın hatırına “Haydi çocuklar duta çıkın, dalını kırmadan, yaprağını dökmeden dut yiyin, hadi benim çocuklarım, aslanlarım!” diyordu. Sonra da “Bana da biraz toplayın” demeyi unutmuyordu… Yüz yaşında böyle bir aşkla yaşamak onu diri tutuyordu. Yine de Leyla ile Mecnun aşkını çekecek gücü yoktu. Ağır geliyordu aşk. Sararıp soluyor, yataklara düşüyordu. O eski eş yok mu, o eski eş bir türlü bırakmıyordu ki, İbrahim Amca gelsin yanına. Söylediğine göre, eski eş, o olaydan sonra, oğullarıyla birlikte “Bir daha oraya gidecek misin, bir daha onunla buluşacak mısın?” diye iyice dövmüşlerdi. İbrahim Amcanın yüzü gözü yara bere içinde kalmıştı. O nedenle de bir hafta on gün sokağa çıkamamıştı İbrahim Amca. Aralarına bir kara kedi gibi girmişti eski eş. Aşklarına keskin bir yasak koymuştu. Gece gündüz, geliş gidişi denetleniyordu İbrahim Amcanın. Hele bir yanlış yapsındı, daha fena edip, pestilini çıkaracaklardı onun. Haçca Teyze sayrıydı. Artık eski gücü kalmamıştı. Onu birkaç kez doktora götürdüm. Eşim ve ben yardımlarımızı esirgemiyorduk ondan. Eşimi ve beni de çok severdi. Biz de onu severdik. Çok candan konuşması, sevecen yaklaşımları vardı. Bir gereksinimi olsa hemen bize söylerdi. Olası varsa kesinlikle onu yerine getirirdik. Ona aşkından dolayı katı değildik. Doğal karşılıyorduk bunu… İnsan her yaşta aşık olabilir, sevebilirdi! Yanlış da yapabilirdi! Yaşlılık aylığından başka hiçbir geliri yoktu. Konu komşu yemek verir, kollardı. Kimi zaman da harçlık verenler olurdu… Birinde de doktor çağırdım eve. Doktor iyice muayene ettikten sonra, “Hiçbir şeyi yok, yaşlılık sayrılığı var. Yaşlılarda kemik erimesi olur. Beli bükülür. Omurga kemikleri üst üste biner, sayrının boyu kısalır…” dedi. “Şu ilaçları kullansın, akşam sabah bol bol süt içsin…” dedi. Yangın yerine dönen yüreği yana yana dayanamadı, durdu. Onu el üstünde götürüp Buruk Mezarlığında, toprağın koynuna koyduk. İbrahim Amca da onun bu gidişine dayanamadı! O da aşkına kavuşamamanın yangınıyla kül oldu! Şimdi iki aşkın arasında bir karaçalı durur, bakalım kim kaldıracak o karaçalıyı?… Haçca Teyzenin kendisiyle ilgilenmeyen iki kızı vardı. Onun sık sık aşık olmasına sabır gösteremezlerdi. Bu kadar çok eş almasına bir türlü us erdiremiyorlardı. Kınıyorlar, ayıplıyorlardı. Anneleri toprağın koynuna gidince kalıtına sahip çıktılar… Kondunun bir gözünü bir kızı, diğer gözünü diğer kızı aldı. Biri kiraya verdi. Diğeri kendi oturdu. Her iki kızının da ekonomik durumu kendilerini ayakta tutacak düzeydeydi. Evde oturan kızı bununla birlikte kendini yoksul göstermeye çalışıyordu. Kış mevsimi yaklaşırken odun filan almamıştı. Gözünü dut ağacına dikmişti. Belki de beş yüz yıllık dutu kestirip odun edecek, kışı ısınarak geçirecekti. Öyle de yaptı. Seyyar bir hızarcı çağırıp dutu kestirdi. Dallarını budattı, odun ettirdi. Yaşlı dut ağacı paramparça olmuştu, yerlerinde yeller esiyordu. Her bir yana sarı yaprakları, sarı kanı, sarı salyası saçılmıştı. Ağlıyordu dut ağacı. O kış sobada yanarak kül oldu dut ağacı. Bu işe çok üzülmüştüm. Haçca Teyzenin kalıtına konan kızının bu tavrını içime sindirememiştim. Bu gaddarlık bağışlanır gibi değildi. Sokağın kadınları üstüne varmışlar. Dutu kestirdiği için ona çok acı şeyler söylemişler! Okuldan yeni gelmiştim. Kapımız çalındı. Oydu gelen. Gözleri yaşlıydı. Ağlıyordu! “Bana yapılanları duydunuz mu?” dedi. “Dutu kestirdim diye bana olmadık kötü şeyler söylediler, ben ne yapacağım, sen ne diyorsun bu işe?” diyerek sızlandı. Ben ne diyebilirdim? Bir kere dut kesilmişti. Yerine getiremezdim. Önceden haberim olsaydı dutun kesilmesini önleyebilirdim. Benim yokluğumda olup bitmişti bütün işler. İçim yana yana, sırf onu rahatlatmak için “İyi etmişsin” dedim. Artık dut ağacı yoktu. Kuşlar da gitmişti, çocuklar da. *****
define dut ağacının neresinde olur